Karanlıkta Diyalog

Geçen pazar çok özel bir şey yaptık. Sıcağı sıcağına yazmayı çok istesem de bir türlü yoğun programımdan başımı kaldırıp yazamadım.
Daha İzmir'de olduğum zamanlarda rast gele karşıma çıkmıştı bu etkinliğin ismi. Sonra sözlüklerde biraz araştırmış, konusunu çok ilginç bulmuş ancak İstanbul'da oluşu itibariyle katılma ihtimalim üzerine hiç kafa yormamıştım. Geçen pazardan önceki pazar dizili bir cumartesi yapmıştık Mutlu Keçi ile hatırlarsanız. O gün karar verdik bu etkinliğe gitmeye. Onların ne zamandır aklındaymış zaten. Nereye mi gidiyoruz? "Karanlıkta Diyalog"için Gayrettepe metro istasyonuna. 

Öncelikle şunu söyleyeyim, bu etkinlikle ilgili ben ne yazarsam yazayım, siz ne okursanız okuyun hiç biri gittiğinizde ne yaşayacağınızı, ne hissedeceğinizi tahmin etmenize imkan veremeyek. Herkesin deneyimleyeceği şey bambaşka olacak buna eminim.
 K a r a n l ı k t a  D i y a l o g , bir buçuk saat boyunca en ufak bir ışığın bile olmadığı zifiri bir karanlıkta elinizde bastonlarla  İstanbul'u keşfetmenizi sağlıyor. Bana kalırsa iç dünyanızı, algılarınızı, ve yaşama bakış açınızı keşfetmenizi ve hatta yeniden şekillendirmenizi sağlıyor. Neden mi?
Birden görme yetinizi yitirdiğinizi düşünün. Şehrin kalabalığında siz ve bastonunuz. Bunu sadece bir buçuk saat yaşayacak olmak ve etkinlik bitince eskiye döneceğinizi bilmek sizi rahatlatacak. Ancak ne olursa olsun karanlık tünele girdiğinizde herşey başlıyor. Etkinlikte İstanbul dedikleri yer hiç göremediğimiz bir tünel veya labirent. Rehberimiz, gözlerini 3 yıl önce kaybetmiş. Hiç göremiyor. Bize yol boyu inanılmaz yüksek bir enerji ile rehberlik ediyor. Beraber köprüler aşıyoruz, arabalara dokunuyoruz, bazılarımız bisiklet buluyor, bir pazardan geçiyoruz meyve kokuları var. Tramvaydayız. İnsanların arasında olduğumuzu sanıyoruz. Tüm sesler gerçek, İstanbul'un yaşayan sesleri. Her gün o tramvaydayım, gidip geliyorum gibi. Tek bir farkla, göremiyorum. Etrafı seyredemiyorum, beni seyredenleri de öyle. Böyle düşünüyorum. Ve o zaman tüm şehir ne gürültücüymüş diyorum.
Uçağa biniyoruz, Paris'e gitmek üzere. Her gün bindiğim uçakta, koltuğumu bulup oturmak ne zor. Hep hayal ediyorum hep. Gözlerimin önü simsiyah, ama yine de kocaman açıyorum onları istem dışı. Bir kafeye gidiyoruz sonra, içecek bir şeyler alıp sohbet ediyoruz. 1,5 saat nasıl geçti diye anlatıyoruz. Hepimiz hislerimizi paylaşıyoruz. 
Rehberimizin yüzünü görmedik. Çıkışta görürüz belki. Neden bu sürekli görme ihtiyacı. O bizi göremeyecek. Utanıyorum. 
Gözlerinin dışarıdan bakılınca sağlıklı göründüğünü ama hücrelerinin öldüğünü söylüyor. Gözlük takma sebebi, insanlar rahatsız olmasın diyeymiş. Onlara bakıyor sanmasınlar diye. ''Çünkü'', diyor ''elimdeki bu bastonun ne işe yaradığını bilmeyenler var. Gözlerimi görünce ,yalan söyleme görüyorsun sen, diyenler var''. Bir kez daha utanıyorum. Gördüğünü zanneden kalbi kör insanlardan utanıyorum. Halbuki insanın başına ne geleceği belli mi? Kim biliyor? Neden tüm bu rahatlık ve efendilik taslamalar?
Çıktığımızda ışık bir anda kısdı gözlerimizi.  Konuşacak, tartışacak çok şeyimiz vardı bu etkinlikten sonra. Ne olursa olsun insanın kalbi kör olmasın. Duyarlılık bir kelimeden öteye geçsin diyoruz hepimiz. Bunu düşünüyorum hala.
Gidin mutlaka.
Hala devam ediyor ve biletleri gişeden veya Biletix'den alabiliyorsunuz. Ayrıca belirtmemde fayda var. Öğrencilere, THY çalışanlarına, veya 1 yıl içinde THY ile uçuş gerçekleştirmiş ve  biletini veya mailini gösterenlere indirim var. Biz gittiğimizde bunu bilmiyorduk.
Yeni bir etkinliğe daha başlıyorlar ayrıca. Bu kez "Sessizlikte Diyalog". En kısa zamanda ona da katılmayı istiyoruz.

Sevgiler,
İlham Kedisi 

Yorumlar

Popüler Yayınlar