Ana içeriğe atla

Kayıtlar

2016 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Zinciri Kırma

Yılın son yazısını tabii ki de yazacağım! Dün gece de çaktırmadan bir yazı yazdım aslında. Gizli gizli planlarımdan bahsettim gibi yaptım ama elle tutulur hiç bir şey anlatmadım. Birazcık sezdirdim, bolca rahatladım. Okumak istersen kendisi tam olarak şurada ! Ama bir şey anlamazsın, söyleyeyim. Bugün biraz daha yazasım var. Daha anlaşılır bir dille* Öncelikle şu an yatağımın yanındaki kalorifere sarılmış bir vaziyette, etrafımı saran peçetelerle ve odadaki ıhlamur kokusuyla bu yazıyı yazdığımı belirtmek isterim. Şu an odam, anane evinden hallice anlayacağın. Ama ne yazık ki, kenardan köşeden örtüp bastıracak bir anane figuru söz konusu değil. Ya da anane kişisi şu durumda ben olabilirim, her neyse. Şöyle bir bakıyorum da 2016'ya, pek bir göresim gelmiyor kendisini. Hani özel hayatımda işler öyle felaket çığrından çıkmadı aslında. Kaçarken yakaladım, toparladım falan. Müthiş dağıtmalarımın keyfini çıkardım, o da gerekiyordu. Ama şöyle büyük açıdan bir genellersem, hele bi de ü...

Dedektif Yeniden İş Başında

Yazmayacağım dediğim günden beri her gün uğruyorum buraya. Ne yalan söyleyeyim, yazdığım günlerde bile bu kadar sık uğramazdım. Yazılanları okudum sessizce... Sonra yazdıklarımı okumaya başladım. İlk defa! Hiç geriye dönüp kendi yazdıklarımı okumamıştım bunca zaman. Neredeyse herşeyi inceledim. Yazdığım yazılar, onları yazdığım günleri en ufak detaylarına kadar anımsattı bana. Her yazının sonunda başımı kaldırıp gözlerimi ileri, ilk bulduğum boşluğa diktim ve düşündüm. O günü, o günleri, her şeyi... Blogu açtığımdan beri geçen iki yılı, iki yıl boyunca olan bitenleri, hayatıma giren çıkan insanları, anıları, fotoğrafları ve kendimi düşündüm. İlk defa düşündükçe içim şişmedi ve herşeyi hızla kapatıp kaçma isteğim olmadı. Düşündükçe rahatladım ve sanki tek tek havalandı içimde beni ağırlaştıran her ne varsa. Kendimi düşündükçe bir anlık sakinlik yakaladım o düşüncelerde. Geçmişten gelmeyen, şu anıma ait bir sakinlik. Dinginlik... Kelime olarak bile öyle güzeller ki. Yazmayacağım dediği...

Bir karar

Pek sevgili blogum, sana kötü bir haber vereyim mi? Hazır değilsin biliyorum ama.. Tahmin ettin sanırım. Evet... Evet, ben de o yazılardan birini yazıyorum şu an. Ben elimi ayağımı çekiyorum senden be blogcuğum, bir süreliğine de olsa. AAAAA dediğini duyar gibiyim. Üzgünüm. Gerçekten. Sessiz sedasız da gidebilirdim. Aylarca yazmayabilirdim, sinsice terk eder ve yine sinsice geri dönmeye çalışabilirdim pek ala... Daha önce yapmışlığım da var sonuçta. Ama bu kez durum farklı. Bu bir karar ve o yüzden buraya yazılmalı. Kafam o kadar meşgul ki son zamanlarda.Yapmayı istediğim onca şey var ki. Sürekli yapılması gerekenleri yazıp, yapamadan üstünü çiziyorum. Nereden başlamam gerektiğine, nerede bitirmem gerektiğine karar veremiyorum. Ve artık baş edemiyorum zihnimdeki bu kalabalıkla, üzerini yapamadığım için çizdiğim maddelerle... O yüzden yapmayı istediğim kalabalıkları aza indirmeyi, kendime baskı yapmadan sadece önceliğim olan şeylere odaklanmayı kısa vadeli bir hedef olarak be...

Aidiyet

İtiraf etmem gereken bir şey var... Hakikaten de imkansız diye bir şey yokmuş. bir kere daha görmüş oldum. İnsan bir kere mecbur kalmayagörsün zaten, yapamayacağı şey yok. Başa gelen de çekiliyor en nihayetinde. İstanbul... Hiç bir zaman, yaşamanın hayalini kurmadığım bir şehir. Hayal bile değil iken, evim olan bir şehir. Hayalini kurduğum onca şehre inat hem de. Asla alışamayacağımı biliyordum, ama asla! Burada kurduğum her yeni düzende, eskiyi özlüyordum. Eski hayallerimi mesela.Ne bileyim işte... En basitinden, İzmir'de iş bulma hayalini düşündükçe üzülüyordum. Ya da İzmir'de sahip olduğum o düzenle, burada kurduğum düzeni kıyaslayınca hiç bir şey kesişmiyordu hayatımda ve ben bu yeni şehirle başa çıkamayacağıma daha da inanıyordum. Bu sırada İstanbul'a alıştın mı diye soranlara da böyle bir şeyin imkanı olmadığını anlatmaktan usanmıyordum. Sonra... Sonra ne oldu gerçekten bilmiyorum. Tam olarak ne zamandan sonra içinde bulunduğum resme uzaktan bakabilmeye başladım,...

Son Bir Ay

Başlamadan önce, bu yazının geçen hafta yazıldığını, ancak sonuca bağlayamadan bir takım meşguliyetler sebebiyle ortada kaldığını belirtmek isterim. Yüzünü gören cennetlik diyenler için de tam şuraya bir tane çiçekçi kız fotoğrafı iliştiriyorum. *** Bir ay olmuş! Varsın olsun sevgili blog... Her ne kadar ara vermiş gibi görünsem de, değil öyle. Hala aklım fikrim yazmakta. Sadece burayı ihmal ettim, hepsi bu. Yalnız bu bir aylık süreçte neler yaptığımdan bahsedebilmek için önce bir zihnimi toparlamam lazım. Ya da, dur bakayim.. Şu instagram hikayelerindeki fotoğrafları mı toplasam onun yerine acaba? Daha kolay olur hem hatırlaması, hem de seriye kaldığımız yerden devam etmiş oluruz. Oldu bu iş! Kışın gelişi havanın soğumasından değil de Yeşilköy sahildeki insan sayısının azalmasından belli oluyor benim için. İster cumartesi olsun, ister pazar bu aralar bir sakinlik var ve bu, kış demek... Geçen yıl yine bu mevsimde, sadece geceleri çıkıp yürüyüş yapıyordum. Sırf insan...

Kedili Hava Sahası

Bu sabahın mutluluk itemleri; *gözümü açar açmaz okuduğum bir mutluluk *sabah 7 buçukta tamamen kendi isteğimle kalkmış olmam ve üstelik kendimi inanılmaz dinç hissetmem *üzerimde ince bir gömlekle kahvaltıyı dışarıda yapıyor olmama rağmen sabah esintisinin içimi ürpertmeyişi  (hoş, ürpertse dahi bu maddede yer alabilirdi...) *kedili bir hava sahası *az sonra kedili hava sahasında beliren, büyük kulaklıklı bir oğlan çocuğu... ne dinliyor hiç bilmiyorum. kediler az evvele kadar gözlerini benden ayırmaz iken, bu oğlanın gelmesiyle etrafını sarıyorlar. tam 7 kediden bahsediyorum. çoğunluğu yavru. oğlan kedili çemberin ortasında, şaşkın. dev kulaklıkları ile bana dönüp bakıyor. benden başka kimse yok onları gören. ben de ellerimi iki yana açıyorum, ben de şaşkınım dercesine. sonra kulakları çıkarıyor, birşey dersem diye. ''seni tanıyorlar bence'' diyorum. ''emin değilim, bence birine benzetiyorlar'' diyor. haydi buyrun cevaba! *kah...

Mauritius'a Uçtum!

Sayın okuyucularımız, hostesiniz konuşuyor. Efendim şu anda cennetten bir parça olan Mauritius hakkında yazmaya başlamış bulunuyorum! Tahminimce bu yazıyı yazmam bir kaç dakikamı, yaşadığım güzelliklerin etkisinden kurtulmam ise bir ömrümü alacak... Tam da bu sebeple, birazdan okuyacağınız bu kısa yazının bir gezi yazısı olmadığını belirtmek isterim. Sadece fotoğraflarla bana eşlik edin istedim. Aldığımız son hava raporuna göre yağmurlu günler bizi bekler. Peki ama bizi yağmur yıldırır mı, sevgili okuyucu? Tabii ki, hayır! Hepinize şimdiden iyi okumalar ve keyifli seyirler dilerim. Ruhumu dinlendiren bu adaya borçlu olduğum için, iç sesimle yazıyorum şimdi. Madagaskar'ın doğusunda bulunan ve komşusu bulunmayan bir ada ülkesi burası. Haritada ise minicik bir nokta. Öylesine minicik ki, üstünde yazan adı olmasa varlığına inanamayacak insan. Gelmeden önce tüm cesaretimi toplayıp, yapmayı planladığım bir çok şeyi yapamadım aslına bakarsanız. Mesela parasailing, mesela su altı ...

Bir Cumartesi

Merhaba canım blog! Yukarıdaki kolajda bu cumartesi günümden ve instagram hikayelerimden dağınık bir bütün görmektesin. Çünkü yeni yazı serisi ''Instagram Hikayeleri'', tüm hızıyla devam ediyor! Fotoğrafları görmeden önce, bu cumartesi neler yapmışım biraz anlatayım. Tüm yorgunluğuma rağmen aslında epey aktif bir gün geçirdim. Öğleden sonra ingilizce dersim vardı. (Bahsetmedim sanırım ama IETS skorumu yükseltebilmek için yabancı bir hocadan özel ders alıyorum.)  Tek boş günüm bu cumartesiydi. Bir yanım ''yat uyu allasen'' dese de duymazdan geldim. Her ne kadar zor da olsa kalktım o yataktan ve Taksim'e doğru yola koyuldum. Tam da planladığım gibi erken vardım ve çoktan yapmış olmam gereken ödevleri hızlıca 1 saat içinde yaptım. Bazı makaleler sonuç kısmına ulaşamamış da olsa... Yaptım mı yaptım! Kurs sonrasıysa hep gezmeli, iyilikli güzellikli boş bir cumartesi işte.  Taksim'den Galata'ya, oradan Karaköy'e ve oradan ise Be...