Ana içeriğe atla

Kar Postası

Şimdi bir çoğunuza saçma ve imkansız gelecek bir şey söyleyeyim. Ben bu yaşıma kadar hiç lapa lapa yağan kar görmedim. Lapa lapa kar yağması lafını sadece bir deyimden ibaret sanar hatta ve hatta mecazi bir anlamı olduğunu düşünürdüm. Kaldı ki daha tipi şeklinde yağan kar falan hiç sözlüğümde yer almayan bir kavramdı. Ta ki düne ve bugüne kadar! Kendimi hiç bu kadar İzmir'li hissetmemiştim. Sabah gözümü karla açtığımda daha yüzümü yıkamadan fırladım sokağa. Eriyip gidecek diye de ödüm kopuyordu. Halbuki daha yeni başlıyormuşuz, ben ne bileyim. Gelmeden önce İzmir'de de bir iki kar tanesi uçuşmuştu gökyüzünde ama İzmirli kar taneleri yere düşmeyi pek sevmez bilirsiniz. Daha havada erirler, en fazla burnunuza konarlar. Ki bu da mutlu olmamıza yeterdi. Buradakilerin ise derdi tasası yerdeki boşlukları doldurmak ve santimetre rekorlarına koşmak. Hal böyle olunca benim de iki gündür tek derdim kabanımı kara bulamak, botlarıma su girene kadar karların içinde ayaklarımı sürümek, Elzem'in stratejik kar topu savaşı için daha hızlı nasıl kar topu yapar ve kendimi korurum diye düşünmek vesaire vesire... 



İlk gün sabahtan hızlıca yağıp durdu kar. Ama hızlıca olmasına rağmen yine çatılar, bahçeler beyaza bürünmüştü. Öğlene doğru yine günlük güneşlikti, ben de pencere kenarındaki keyif koltuğumdan ayrıldım. Meğer gökyüzü ertesi güne sürpriz hazırlıyormuş. İkinci gün uyandığımda gördüğüm manzaraya tek kelime ile aşık oldum. Ben kış insanıyım ama hiç gerçek kışı yaşamadım. Yaşamamıştım, diyeyim artık. Kısmen de olsa nasıl bir şey olduğunu biliyorum artık ve kışı sevmekle ne iyi ettiğimi hatırlatıyorum her fotoğrafta kendime. Bir kaç fotoğraf da ikinci günden ekliyorum ve benim için gelmiş geçmiş en mutlu kışın anısını ölümsüzleştiriyorum.







İmkansızlıklar içinde yapılmış bir Kardan Sezar ile mutlu pozumuz :)

Böyle bir manzaraya uyanan yaşlanır mı siz söyleyin?
Akşam üzeri yine tipi yağmaya başladığında ben ikinci kez atmıştım kendimi sokağa. Kulağımda müziğim ile yürüdüm yol boyunca. İyice üşümeden de dönmedim eve.
Öyle yani gördüğünüz üzere buralar çok güzel. İstanbul felç olmuşken, burada Söğütlü'de hayat bir harika, kış yaşanılası, manzara bakıp bakıp hayran olunası. Hah bir de, iyi ki ama iyi ki mülakat ertelenmiş diyebiliyorum şimdi. Bakın ben karla ne kadar da mesudum.
Sevgiler,
İlham ve Kar Kedisi :)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Meydan Okuyorum!

Ben geldiiim! Hem de öyle bir geldim ki, ellerim kollarım dolu bir şekilde! Evet, bir sürprizim var. Bu blogda daha önce yapılmamış yepyeni bir şey ile çıkageldim yine. 2017 hayatımda olduğu kadar blogumda da türlü türlü yeniliklere ev sahipliği yapıyor. Hazır lafı gelmişken şimdiye kadar çok sevdim kendisini, umuyorum aramız açılmaz diye de belirtiyor, yeni yılın kulağını ufacık bir çekiyorum. Her neyse, gelelim sürprizime... Hazır mıyız?  Ver trampetlerle gerilim müziğini hızlı hızlı;   ''  tıpıtıpıtıpı tııııııp''... Duyduk duymadık demeyin! Bu bir   CHALLENGE   , bir    SALANJ   bir   MEYDAN OKUMA  yazısıdır! İstenilen  herhangi bir şekilde adlandırmak ve hunharca katılmak serbesttir! Hodri meydan demeden önce konuyla ilgili bahsetmek istediğim şeyler var. Konumuz '' Apartman Sohbetleri ''. Ve konunun da, soruların da sahibi  İlker Gümüşoluk . YouTube'da videodan videoya zıpladığım bir gün, şans...

Sabahları 5'te uyanmak (Kargalara selam olsun)

 Ey uykucu ahali ve çok sevgili kargalar! Toplanın yamacıma, neden sabah 5’te kalkıyorum, nereden çıktı bu iş ve nereden geliyor  bu motivasyon onu anlatmaya başlıyorum.  Birden fazla motivasyon kaynağım var aslına bakarsanız. Yapmak istediklerim, yarım bıraktıklarım, sabahın sessizliği, gün doğumunun güzelliği, kendime zaman yaratma ihtiyacım falan filan diye başlıklarım uzar gider.  Ama yine de hepsi birlikte toplanıp gelse bile beni yataktan çıkarmaya yetmiyordu. Uyanmak için tek bir şartım vardı; “havanın aydınlanması” .  Sabahın karanlığı bana geceleri uyanıp işe gittiğim günleri hatırlattığı için işi bırakmamla birlikte (bilmeyenler için mini bilgi, hostestim) fark etmeden yeni bir alışkanlık geliştirmiş oldum. Hatta bu alışkanlığın kendime koyduğum bir kural olduğunu sonradan fark edecektim; ''  artık hava aydınlanmadan uyanmana gerek yok, artık karanlıkta kalkmak zorunda değilsin,artık gece uykunu bölmek zorunda değilsin... '' Bunu kendime ödül olar...

Osaka'ya Uçtum!

Turna kuşu bilinen en eski origami figürüdür. Aynı zamanda özel bir anlamı vardır. Bin tane turna kuşu yapan kişi bir dilek hakkına sahiptir. Japonlar güzel dilekleri için turna kuşu yapmayı sihirli bulurlar. Nereden mi biliyorum? Üniversite son sınıftayken keşfedip katıldığım bir origami atölyesinden. Bu atölyeden bana kalan turna kuşu figürü hiç unutmadığım, gözüm kapalı yaptığım bir şey oldu benim için. Origami kağıdı bulduğum zamanlarda şanslıydım. Ama çoğunlukla ya renkli bir kağıdı, ya bir gazeteyi, ya da eski bir kağıt parayı origamiye çevirdim. Hiç bir şey yapamadığım zamanlarda elime bir kağıt alıp katlamayı ve onu kuşa çevirmeyi sihirli buluyorum ben de. Turna kuşu sayım bin oldu mu bilmiyorum. Hala bir dilek hakkım oldu mu bilmiyorum. Büyük dileğim için en baştan oturup bin tane kağıt katlamaya başlasam iyi olur. Ama son zamanlarda evrene gönderdiğim mesajların bir şekilde iletildiğinin de farkındayım. Bundan çok önce, daha origami yapmaya bile başlamadan önce kendime -kend...