Ana içeriğe atla

Önce "İstanbul", Derken "Adapazarı"

Son gönderimden bu yana çok şey değişmiş olabilirdi. Ama gelin görün ki hala beklemedeyim ve hala beklenen değişim gerçekleşmedi. 2014'un son aylarından miras kalmıştı bana bu bekleme ve ertelenme. En azından 2015 yapmaz diyordum o da yaptı yapacağını. Önce uçak biletimi aldım ve heyecandan yerimde duramama sürecini böylece başlattım. İlk iptal mesajını uçak seferim için aldım ve kötü hava şartları yüzünden uçuşum ertelendi. Sonra onu bir gün öncesine taşıdım ama bu sefer de uçuştan bir gece önce mülakatın ileri bir tarihe ertelendiği ile ilgili mesaj aldım. Artık sonuca o kadar odaklıydım ki bu beklenmedik iptaller neye uğradığımı şaşırttı bana. Ne yapsam ne etsem daha ortada yeni bir tarih bile yokken gitsem mi İstanbul'a yine de derken, bir risk almaya daha karar verdim. Hayır bileti yakmadım, aldım bavulumu düştüm yollara. Her şey erteleniyor diye ben de kendi ellerimle planlarımı ertelemek istemedim ve bu kez dönüş tarihi belirsiz bir yolculuğa çıkmaya karar verdim.
Önce İstanbul'a gittim ve ucu ucuna yakaladığım karlı soğuk havanın mutluluğunu yaşadım az da olsa. Geceleri bile uykumdan uyanıp pencereye sırnaştım hep. Durmadan yağan kar gördüğüm mü var benim? Bir taraftan da beklemedeyim tabii, yeni mülakat tarihi için mail bekliyorum. Sonra aldım İstanbul'daki arkadaşımı da bu kez düştük Adapazarı yollarına. Planlar bekleyedursun biz zamanımızı değerlendiriyoruz. Mülakat maili de en beklenmedik esnada, yolculukta çıkageldi ve 25 Şubat'ta gideceğimi öğrendim. Yani koskoca on gün vardı daha. Ben yine bavulumu toplayıp geri mi dönsem kalsam mı derken, çok özlenen arkadaşların yoğun ısrarlarının da etkisiyle kalmaya karar verdim. İyi ki de kaldım. Biraz uzaklaşmak nasıl da iyi hissettirdi. Hafta sonu aynı eski günlerdeki gibi hep birlikteydik. Biraz yalnızlığa terk etmişim ben İzmir'de kendimi. Konuşulacak ne çok şey vardı. Gidilip seyrine doyulacak bir de Sapanca Gölü vardı.

Sapanca Gölü


İstanbul'dan sonra buranın yeşili ve temiz havası da kendime gelmemi sağladı. Yeşilden daha ala terapi düşünebiliyor musunuz?


Çark Caddesi

Bu sene sevgililer günü komedyasına Adapazarı'nda tanıklık etmek kısmetmiş. İzmir'de neredeyse her sokakta her caddede kırmızı kalpler, balonlar, hatıra fotoğrafı köşeleri görmek mümkündü. Burada ise tam tersine kırmızı bir ışık bile göremeyince sevinmiştim. Ta ki bu mağaza vitrinini görene dek! Benzerlerinden ayrı bir görseli olduğu için beğendim aslında ama günün anlamsızlığı ve önemsizliği sebebiyle puan vermeden es geçiyorum. Sonra vitrinin kerametinden midir nedir, eli çiçekli balonlu bir sürü kızımız meydanlarda boy göstermeye başladı. Bir de caddenin ortasında evlilik teklifi alan bir başka kızımız da oldu. Değmeyin keyfimize, yani bu sevgililer gününde de şaşırmadık. Sevginin bu kadar basitleştirilmesine ve erkekler tarafından bir etkinlik haline getirilmesi yetmezmiş gibi bayanlar tarafından da anlamlı bulunmasına bir şey demiyorum, demedim.
Neyse ben daha fazla konuşmayayım. Bu konu başka bir konuyu daha açacak ama konuşamayacak kadar kalbim acıyor. Düşünmekten ise beynim uyuşmuş. Tek diyeceğim insan gibi yaşayabileceğimiz bir ülke hayalinin ne kadınlardan ne erkeklerden ne de hayvanlardan nefes alan hiç bir canlıdan fersah fersah daha da fazla uzaklaşmamasını dilediğim.


Sevgiler,
İlham Kedisi

Yorumlar

  1. Mim yazıma cevap verenlerin aldığı yorumlara bakarken rast geldim size. Ne kadar renkli bir blogunuz var :) Şimdi ise yazınız hakkında bir şey söylemek istiyorum kesinlikle insanlar arasında hiçbir ilişkinin saf kalmaması ürkütüyor beni de. Dediğiniz gibi duygusal anlamdaki ilişkileri erkeklerin farklı yorumlaması bir yana artık kadınlar da destek olmaya başladı hareketleri ile. Ne diyelim biz yazmaya devam edelim belki bir şeyler değişir.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kesinlikle katılıyorum, biz yazmaya devam edelim:) Hoş geldiniz bloguma öyleyse, çok mutlu oldum :)
      Zorla da kenimi mimlettim orada ama epey sevinçliyim 😃😃 Onu da yazarım en kısa zamanda 🎈
      Sevgiler!

      Sil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Meydan Okuyorum!

Ben geldiiim! Hem de öyle bir geldim ki, ellerim kollarım dolu bir şekilde! Evet, bir sürprizim var. Bu blogda daha önce yapılmamış yepyeni bir şey ile çıkageldim yine. 2017 hayatımda olduğu kadar blogumda da türlü türlü yeniliklere ev sahipliği yapıyor. Hazır lafı gelmişken şimdiye kadar çok sevdim kendisini, umuyorum aramız açılmaz diye de belirtiyor, yeni yılın kulağını ufacık bir çekiyorum. Her neyse, gelelim sürprizime... Hazır mıyız?  Ver trampetlerle gerilim müziğini hızlı hızlı;   ''  tıpıtıpıtıpı tııııııp''... Duyduk duymadık demeyin! Bu bir   CHALLENGE   , bir    SALANJ   bir   MEYDAN OKUMA  yazısıdır! İstenilen  herhangi bir şekilde adlandırmak ve hunharca katılmak serbesttir! Hodri meydan demeden önce konuyla ilgili bahsetmek istediğim şeyler var. Konumuz '' Apartman Sohbetleri ''. Ve konunun da, soruların da sahibi  İlker Gümüşoluk . YouTube'da videodan videoya zıpladığım bir gün, şans...

Sabahları 5'te uyanmak (Kargalara selam olsun)

 Ey uykucu ahali ve çok sevgili kargalar! Toplanın yamacıma, neden sabah 5’te kalkıyorum, nereden çıktı bu iş ve nereden geliyor  bu motivasyon onu anlatmaya başlıyorum.  Birden fazla motivasyon kaynağım var aslına bakarsanız. Yapmak istediklerim, yarım bıraktıklarım, sabahın sessizliği, gün doğumunun güzelliği, kendime zaman yaratma ihtiyacım falan filan diye başlıklarım uzar gider.  Ama yine de hepsi birlikte toplanıp gelse bile beni yataktan çıkarmaya yetmiyordu. Uyanmak için tek bir şartım vardı; “havanın aydınlanması” .  Sabahın karanlığı bana geceleri uyanıp işe gittiğim günleri hatırlattığı için işi bırakmamla birlikte (bilmeyenler için mini bilgi, hostestim) fark etmeden yeni bir alışkanlık geliştirmiş oldum. Hatta bu alışkanlığın kendime koyduğum bir kural olduğunu sonradan fark edecektim; ''  artık hava aydınlanmadan uyanmana gerek yok, artık karanlıkta kalkmak zorunda değilsin,artık gece uykunu bölmek zorunda değilsin... '' Bunu kendime ödül olar...

Osaka'ya Uçtum!

Turna kuşu bilinen en eski origami figürüdür. Aynı zamanda özel bir anlamı vardır. Bin tane turna kuşu yapan kişi bir dilek hakkına sahiptir. Japonlar güzel dilekleri için turna kuşu yapmayı sihirli bulurlar. Nereden mi biliyorum? Üniversite son sınıftayken keşfedip katıldığım bir origami atölyesinden. Bu atölyeden bana kalan turna kuşu figürü hiç unutmadığım, gözüm kapalı yaptığım bir şey oldu benim için. Origami kağıdı bulduğum zamanlarda şanslıydım. Ama çoğunlukla ya renkli bir kağıdı, ya bir gazeteyi, ya da eski bir kağıt parayı origamiye çevirdim. Hiç bir şey yapamadığım zamanlarda elime bir kağıt alıp katlamayı ve onu kuşa çevirmeyi sihirli buluyorum ben de. Turna kuşu sayım bin oldu mu bilmiyorum. Hala bir dilek hakkım oldu mu bilmiyorum. Büyük dileğim için en baştan oturup bin tane kağıt katlamaya başlasam iyi olur. Ama son zamanlarda evrene gönderdiğim mesajların bir şekilde iletildiğinin de farkındayım. Bundan çok önce, daha origami yapmaya bile başlamadan önce kendime -kend...