Bir Mart Yazısı

Her ne kadar Mart ayı bitmeye yaklaştıysa da "Bu Ay" konulu bir yazı yazmadan edemeyeceğim.
Her ay "Kitaplıktan Notlar" adı altında bir post yayınlamak hedefimdi ancak şubat ve mart öylesine yoğun geldi ve geçti ki bir tane yazı yazabildiğim şubat ayı için bu kadarını bile şans olarak görüyorum. Blogu takip edenler dikkat etmiştir belki. Ben de utanarak itiraf edeyim hala aynı kitabı okuyorum. Okuyamıyorum da diyebilirim sanırım. İstanbul-İzmir trafiğinde hep çantamda bavulumda taşıdım ve havaalanı beklemeleri dışında okumaya hiç ama hiç fırsat ayıramadım. Bu konuda kendimi suçlu hissediyorum. Umarım nisan yazısında da hala aynı kitaptan bahsediyor olmayacağım. Hatırlamak isteyenler ve merak edenler şuradan okuduğum kitaba ulaşabilir.
Etkinlikler açısından çok zayıf geçse de son iki ayım, hayatımdaki gelişmeler epey yoğun. Öyle tahmin ediyorum ki, Nisan yepyeni bir hayat için tekrar beni İstanbul'a çağıracak. O yüzden Mart'ın son günlerini İzmir ile vedalaşarak, bol bol uyku depolayarak geçirmek istiyorum. Okumadığım kitaplardan sadece ilk 5 listesi yapıp yanımda götüreceğim. Çünkü bir yoğunluk biterken öbürü başlayacak ve ben yine bu okuma işlerine çok zaman ayıramayacağım sanırım. Ne olursa olsun okuyan insanlar! Size çok ama çok özeniyorum. Ben niye yapamıyorum bunu?
Onun dışında neler yapıyorum derseniz, İstanbul'dayken origami kağıtları almıştım bir paket. Bir kaç kitap ayracı ve değişik figürler yaptım. Özlemişim gerçekten.
Bak az daha unutuyordum. Dün çok acayip bir şey oldu. İzmir'e dönüş uçağım aktarmalı uçuş olduğu için pek çok yabancı yolcu ile birlikteydik ve yanımda oturan iki adam Hollandalı, ön koltuktakiler de İngiliz arkadaşlarıydı. Sürekli bir sohbet halindeydiler. Hele ki hemen yanımda oturan konuşmak için can atan cinsten. Nihayet beklenen oldu ve tüm arkadaşları uyuduğunda gözlerini bana çevirdi. İngilizce konuşup konuşmadığımı anlamak için bir soru sordu ve cevabını alınca gayet memnun bu kez başladı benimle sohbete. Biz gayet arkadaşça günlük sohbetler ederken adam bu kez kartını çıkarıp verdi. Bahsetmiştim bir işe girmek üzere olduğumdan. Yine de bir aksilik olursa yardımcı olurum iş bulmana filan dedi. Hatta hali hazırda bir iş de teklif etti. Güldüm ve 8 aydır iş aradığımı bir tane bile mülakata davet edilmediğimi tam vazgeçtiğimde de buradan haber aldığımı söyledim. Ve artık aramıyorken iş bulmama güldüm. Ne zaman aramayı bıraksan bir şeyler gelir seni bulur zaten dedi o da. Uçağımız indi. Tanıştığımıza memnun oldumlarla filan ayrıldık. Koridorda bu kez diğer sırada oturan başka bir adam ile göz göze geldik ve "Öğrenci misiniz?" diye sordu. Hayır filan derken bu sefer o demesin mi, "Ben şu firmanın sahibiyim efendim biz dış ticaret pozisyonu için birini arıyoruz ama ingilizce bilen birini bulamıyoruz, siz düşünür müsünüz ben bütün yol sizin beyefendi ile konuşmalarınızı dinledim de" diye! Haydaaa! Nasıl bi şaka bu? Ben 8 ay boyunca işi uzayda aramadım ki. Hatta belki bu adamın bahsettiği ilana başvurdum da çağırılmadım bile. Şimdiyse bir uçak yolculuğunda cebimde iki kartvizit ve iş teklifi ile buldum kendimi. Ben artık iş bulmuşken ve aramıyorken tam da dediği gibi işler beni bulmaya başladı. Gerçekten sersem gibi indim uçaktan. Gecenin iki buçuğunda olan tüm bu olaylar ya bir kamera şakasıydı ya da ben çok ciddi rüya gördüm de algılayamadım. O kadar alışmışım ki "bu kadar" da olamayacağına belki de ciddi değillerdir dedim. Ne olursa olsun çok acayipti bu olan şey. Ben kendime bir yol çizdim. Ve 3 ay önce çizmek istediğim yola dair teklifleri şimdi çizdiğim bu yolda aldım. Bu konu hakkında verebileceğim bir öğüt bir mesaj kesinlikle yok. Hala şaşkınım.
Neyse böyle işte. Unutmadan söyleyeyim, bilgisayarım bozuk olduğu için ödünç bilgisayar bulamadıkça yazamıyorum. Uzaklaştım gidiyorum sanılmasın eğer arayı açarsam. Ama uzaklaşmam. Ben nerede blog orada olacak bundan sonra!
Sevgiler,
İlham Kedisi

Yorumlar

Popüler Yayınlar