Her dilde "Merhaba"!

Artık bir konuyu açıklığa kavuşturmamızın vakti geldi, sevgili blog!
Son aylarda çoğu yazımda "iş"im ile ilgili küçük detaylardan bahsediyorum. Mülakata çağrıldığımdaki heyecanım, kabul mailimi aldığımdaki çılgın sevincim hep buradaydı. Sonra size dedim ki "Artık İzmir maceram bitti, iş sebebiyle İstanbul'a taşınıyorum". Hatta işe başlangıç öncesi iki ay eğitimim var da dedim. Ben bunları anlatır dururken söylemediğim tek şey işin ne olduğu idi. İki ay çok uzun bir süreçti. Eğitim boyunca neler ile karşılaşacağım belli değildi. İşe başladığımda nasıl olacağı ile ilgili de korkularım vardı.Diyeceksiniz ki ,şimdi bunlar yok mu? Evet yine var. Sanki söylersem büyü bozulacaktı ve bir şeyler yolunda gitmeyecekti. O yüzden kendime dedim ki "Her şey ilk güne bağlı. O 'ilk gün' güzel olacak ve ben artık bu heyecanımı da paylaşacağım".
İlk gün  1 Haziran'dı... 1 Haziran günü sabah 05:35'te kalktım. Geceden ütülediğim üniformamı giydim. Saçlarımı sımsıkı bir topuz yaptım. Makyajımı yapmam heyecandan buz tutmuş ellerim yüzünden normalden uzun sürdü. Yaka kartımı taktım, topuklularımı giydim ve hazırdım. Lyon, Fransa uçuşu kabin memuru olarak gerçekleştireceğim ilk uçuşumdu ve ben evden çıkarken hava güzel olmasına rağmen buz tutmuştum. Havaalanında ekip odasını nasıl bulacağım, evraklarım hazır mı, iyi görünüyor muyum gibi bir sürü düşünce beynimin içinde dönüp duruyordu. Ama o havaalanına girdiğim an her şey bir anda sıraya girdi sanki. Ve kendimi uçakta buldum.
Yolcular uçağa gelmeye başladığı andan itibaren, kendimi ve heyecanımı unuttum.O hareketlenme ile bulunduğum ortama ne zaman alıştığımı bile fark etmeden alışmış buldum kendimi.
Ara sıra işten fırsat buldukça bulutları izledim ve nerede olduğuma bir kere daha sevindim. Henüz gittiğim yerlerde kalmıyorum. Fransaya uçtum fakat Fransa'nın havasını sadece yolcu alımı sırasında körükteki boşluktan alabildim mesela. Ama insanları ile birebir iletişimde bulunmak ve bunu gökyüzünde küçük bir nokta gibi bir yerden bir yere uçarak yapmak... Bilmiyorum, bu farklı bir duygu. İnsanların size gülümseyiş şekillerinden bile haklarında ve uçuştan beklentilerine dair az çok bilgi edinebiliyorsunuz. Ve o ilk gülümseme uçuşun sonunda değişiyorsa bu kez memnuniyetlerini tahmin edebiliyorsunuz. Her rota, farklı yüzlerce insan demek. Ve her dilde "Merhaba" demek.
Bugün işte üçüncü günüm olacak ve bu kez bir gece uçuşum var. Dün eve dönüşte son kez kemerleri bağlayıp uçağın inişini beklerken kabine şöyle bir arkadan baktım. Minicik ayakları koltuk kenarında görünen küçük oğlan çocuğu, annesine elindeki ayıcığı uzatan lüle lüle saçlı İngiliz kız, yer görevlilerinin tavrından çok rahatsız olduğu için sinir küpü olarak uçağa binmiş olan en arkadaki o yaşlı çift, kızının doğumuna yetişmeye çalıştığını söyleyen anne ve diğerleri. Hepsi farkında olmadan canını bize emanet eden insanlar. Bir anda bu düşünce ile işimi sevdiğimi fark ettim ve evet dedim artık paylaşmaya hazırım.

kaynak


Her an beklenmedik bir olay yaşayabilirim tabii... Ama edindiğim ilk izlenimi asla unutmamak için buraya yazıyorum. İlk uçağa bindiğimde de anlamıştım ki ben bulutların üstünde olmayı, gecenin o müthiş ışıklarında yeryüzüne yükseklerden bakmayı seviyorum. Umarım her koşulda bu işin üstesinden gelebilirim. İşte motivasyonum bu yönde.
Artık benimle ilgili bir detayı daha biliyorsun, sevgili blog :)
Şaşırdın mı söyle bakalım? Şaşırmamalısın, sen benim heyecanıma ta en başından beri arkadaşlık ediyordun zaten. Artık uçağa binişlerde gözünüz beni arasın, hiç belli olmaz ne zaman denk geleceğimiz. :)

Sevgiler,
İlham Kedisi

Yorumlar

  1. Hosteslik yapan bir staj öğrencim vardı. Sürekli basınçtan kulaklarının az duymaya başladığını anlatmıştı. Baştan dikkatli olun diye yazmak istedim. İşinizde mutluluklar:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkür ederim ilginiz için :)
      Her mesleğin bize bıraktığı bir meslek hastalığı var malesef ki. Bizim meslekte de en yaygını bu sanırım.
      Tekrar teşekkürler, sevgiler.

      Sil

Yorum Gönder

Popüler Yayınlar