Ana içeriğe atla

(19) (20) Mombasa'dan meydan okuyorum!

İki saat internete kesintisiz bağlanmanın bir yolunu aradıktan sonra en nihayetinde vazgeçip yazımı bilgisayara yazmaya, ilk uygun vakitte de kopyalama yapıştırma işlemleri yapmanın çok daha kolay olacağına karar verdim. 32 derece sıcaklığın olduğu bir memlekette, şahane manzaralı bir balkonda oturdum yazıyorum şimdi. Kenya, Mombasa’dayım. Yaklaşık 7 saatlik bir uçuş ile yine ne alaka ya dediğim bir yere geldim. Dün gece uçaktan ilk indiğimde yoğun nem ve sıcak yüzünden bi an nefes almıyormuşum gibi geldi. Ama sonra alıştım, şimdi de dönesim yok. 
Geçen ay düşmemin eseri olan dikiş izi, yaralar falan hiç geçmediği için ben de iz kalmasın diye güneşten saklıyorum onları. Biraz da utanıyorum açıkçası, ayy noldu bacaklarınaaaa diyecekler diye. Sonuç olarak bende ne bir bikini,ne bir şort var. Kazulet gibi jean tshirt sahilde yürüdüm kahvaltıdan sonra. Sandalet dahi getirmemişim, o düpedüz akılsızlığımdan. Dalgalar vurdukça benim paçalar sırılsıklam oldu, elde spor ayakkabılarla öyle derdeber gezdim sahil boyu. Ben eminim iki saat yürüsem öyle, tshirtün dokularının bile izi kalırdı tenimde. Hemen ellerim kollarım kızarmaya başladı güneşten. Bak kızarmak diyorum! Bir beyaz peynir olarak önce kızarır, sonra haşlanır, iyice bi acı çeker, en son bronzlaşırım ben. Anahtarlık satmak için salça olan Afrikalı kankilerimden biri de dalga geçti hatta, yanmaya başladın bile 1 hafta kalsan bizim gibi olursun diye. 1 hafta kalsam memnun olurdum açıkçası, seviyorum Afrika’yı ve insanlarını.
Güneşte yürümekten yorulunca odaya gelip dinlendim biraz. Sonra yine indim bahçeye, kuruldum koltuklardan birine açtım kitabımı, ohh be! Aslında şehir merkezine gitmek, en azından bir markete uğramak gibi niyetlerim vardı. Kahve almak var çünkü aklımda. Ama oteldekiler yalnız çıkmanın iyi bir fikir olmadığını, turistlerin hemen etrafını sardıklarını ve güvenli olmayabileceğini söyledi. Ekipten de kimse yanaşmayınca benim kahve işi yalan oldu. Neyse, böyle de güzel. 
Ben kitaba dalmış keyif yaparken arkamda bi kıpırtı hissettim. Döndüğümde bir de ne göreyim, maymun! Baya baya kedi gibi takılan 4-5 tane maymun hem de. Kitabı bir yana fırlatıp yalınayak peşlerine takıldım tabii ki, rahat verir miyim!



Bu yazıyı da belli aralıklarla yazıyorum, o belli aralıklarda da bahçeye inip inip maymun kovalıyorum. Çocuklar gibi şenim ya!


Saçaklı’nın meydan okumasında nerede kalmıştık oradan da devam edelim hemen laf arasında. En son aldığınız kıyafet ile bi fotoğraf lütfen denilmiş. İşte kendileri tanıştırayım!

 Tam da bir gün önce Koton’dan 7 liraya bi tshirt almıştım, yıkayıp paklayıp yanımda onu getirdim. Ve 7 Liraya bir kemer. O da burada. Bu fular da 7 lira ne yalan söyleyeyim. Jean 7 lira değil ne yazık ki. Ben de hiç ucuz alışverişin aranan ismi değilimdir aslında. İlla ki ya bedeni olmaz ya defosu olur benim bulduklarımın. Ama o gün şansıma iki parça buldum öyle.
Hemen ardından gelen soruyu da hazır fersah fersah uzaklardayken yazayım. Günün birinde nereyi ziyaret etmek ya da nerede yaşamak isterdiniz?
Ya benim gitmek istediğim çok yer var. Ama en başta Japonya geliyor. Bir de Tayland! Bir de Küba! İstemek değil mi bu, istiyorum arkadaş hepsini. Bu Küba merakı bana bir günde çat diye geldi. Postcrossing'den gelen bir kartta ,yanlış hatırlamıyorsam Alman bir kızımızdandı,  ''Bu kartı geçen ay tatil için gittiğim Küba'dan almıştım. Umarım bir gün sen de gidersin'' yazmıştı. Gün o gündür ben Küba'yı merak ediyorum, Küba'ya gitmek istiyorum.
Yaşamak kısmına gelirsek de İtaliano vero, ben İtalya'da yaşamak istiyorum! Çok hem de! İtalyanca öğrenme isteğim de bu hayal ile ilişkili. Bir gün lazım olacağına kalpten inanıyorum. Bir kaç yılcık İtalya'da yaşasam nolur ki?
Neyse gerçeğim şu an Kenya. O zaman sizi fotoğraflarla bırakıyorum efenim.







Sevgiler,
İlham Kedisi

Yorumlar

  1. Fekat o palmiyeli fotoğraf! <3
    yoo, hayır kıskanmadım ki!!!!
    :)

    YanıtlaSil
  2. Hiyoooo, pek tatlı İlham Kedisi seni gördüğüme sevindim :)
    Maymunlara da pek güldüm, balıklar da süper :)
    Küba'ya gidersin bence hem deeee pek yakın bir zamanda, hatta oradan bana kart atarsın "bir gün sen de gidersin" diye, sonra ben gidince başkasına atarım kartı..zincir gider böylece ne dersin :)

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Meydan Okuyorum!

Ben geldiiim! Hem de öyle bir geldim ki, ellerim kollarım dolu bir şekilde! Evet, bir sürprizim var. Bu blogda daha önce yapılmamış yepyeni bir şey ile çıkageldim yine. 2017 hayatımda olduğu kadar blogumda da türlü türlü yeniliklere ev sahipliği yapıyor. Hazır lafı gelmişken şimdiye kadar çok sevdim kendisini, umuyorum aramız açılmaz diye de belirtiyor, yeni yılın kulağını ufacık bir çekiyorum. Her neyse, gelelim sürprizime... Hazır mıyız?  Ver trampetlerle gerilim müziğini hızlı hızlı;   ''  tıpıtıpıtıpı tııııııp''... Duyduk duymadık demeyin! Bu bir   CHALLENGE   , bir    SALANJ   bir   MEYDAN OKUMA  yazısıdır! İstenilen  herhangi bir şekilde adlandırmak ve hunharca katılmak serbesttir! Hodri meydan demeden önce konuyla ilgili bahsetmek istediğim şeyler var. Konumuz '' Apartman Sohbetleri ''. Ve konunun da, soruların da sahibi  İlker Gümüşoluk . YouTube'da videodan videoya zıpladığım bir gün, şans...

Sabahları 5'te uyanmak (Kargalara selam olsun)

 Ey uykucu ahali ve çok sevgili kargalar! Toplanın yamacıma, neden sabah 5’te kalkıyorum, nereden çıktı bu iş ve nereden geliyor  bu motivasyon onu anlatmaya başlıyorum.  Birden fazla motivasyon kaynağım var aslına bakarsanız. Yapmak istediklerim, yarım bıraktıklarım, sabahın sessizliği, gün doğumunun güzelliği, kendime zaman yaratma ihtiyacım falan filan diye başlıklarım uzar gider.  Ama yine de hepsi birlikte toplanıp gelse bile beni yataktan çıkarmaya yetmiyordu. Uyanmak için tek bir şartım vardı; “havanın aydınlanması” .  Sabahın karanlığı bana geceleri uyanıp işe gittiğim günleri hatırlattığı için işi bırakmamla birlikte (bilmeyenler için mini bilgi, hostestim) fark etmeden yeni bir alışkanlık geliştirmiş oldum. Hatta bu alışkanlığın kendime koyduğum bir kural olduğunu sonradan fark edecektim; ''  artık hava aydınlanmadan uyanmana gerek yok, artık karanlıkta kalkmak zorunda değilsin,artık gece uykunu bölmek zorunda değilsin... '' Bunu kendime ödül olar...

Osaka'ya Uçtum!

Turna kuşu bilinen en eski origami figürüdür. Aynı zamanda özel bir anlamı vardır. Bin tane turna kuşu yapan kişi bir dilek hakkına sahiptir. Japonlar güzel dilekleri için turna kuşu yapmayı sihirli bulurlar. Nereden mi biliyorum? Üniversite son sınıftayken keşfedip katıldığım bir origami atölyesinden. Bu atölyeden bana kalan turna kuşu figürü hiç unutmadığım, gözüm kapalı yaptığım bir şey oldu benim için. Origami kağıdı bulduğum zamanlarda şanslıydım. Ama çoğunlukla ya renkli bir kağıdı, ya bir gazeteyi, ya da eski bir kağıt parayı origamiye çevirdim. Hiç bir şey yapamadığım zamanlarda elime bir kağıt alıp katlamayı ve onu kuşa çevirmeyi sihirli buluyorum ben de. Turna kuşu sayım bin oldu mu bilmiyorum. Hala bir dilek hakkım oldu mu bilmiyorum. Büyük dileğim için en baştan oturup bin tane kağıt katlamaya başlasam iyi olur. Ama son zamanlarda evrene gönderdiğim mesajların bir şekilde iletildiğinin de farkındayım. Bundan çok önce, daha origami yapmaya bile başlamadan önce kendime -kend...