Ana içeriğe atla

Dünya Kabin Memurları Günü

Bugünün Dünya Kabin Memurları Günü olduğunu biliyor muydunuz? Biliyorum diyeni alnından öperim. Uçuşuma gelsin oturduğu koltuğa el sallar anonsla selam gönderirim. Ekstra lokum veririm. Yaparım, bak bu sonuncuyu kesin yaparım.
Kısaca bilgi verip kutlamaları alıp şampanya patlatmaya gidecektim ki, yazıya görsel ararken iş çığrından çıktı. Dünyanın her yerinde kabin memurlarının aynı esprilere güldüğünü ve aynı mesleki mizaha sahip olduğunu gördüm. Dertler aynı tasalar aynı sevinçler aynı demek ki. Hangi hava yolu, hangi ülke hiç fark etmiyormuş. Yeryüzünden biraz yükselince tüm sınırların kalktığını biliyordum da bu kadar aynı olabileceğimizi bilmiyordum.
Hayallerimizdeki hostes ve muhteşem gülüşüyle başlayalım.
Bebeğimsin.
Şu üniforma işi çok çılgın. Gece saat 2'de kalkıp manyak gibi makyaj yaptınız mı hiç? O saatlerde genelde makyaj temizlenir çünkü, eski hayatımdan biliyorum ben de. Ama böyle fıstık gibi görünmek zorundasınız eğer kabin memuruysanız. Beyler de sinek kaydı olacak, kaçarı yok. Üniforma da cilası. Valiz çekmekten sağ kolum diğerine göre biraz uzamış olsa da, valiz de neredeyse üniformanın bir parçası bu meslekte.
dokunanı yakarım.
Dokunulmazlık hakkımız yok ne yazık ki. Hatta ekstra dokunulabilirliğimiz mevcut. Yastık isteyen dokunabilir, içecek isteyen de. Halbuki tam baş üstünde 'chime' dediğimiz çağırma butonu olmasına rağmen dokununca daha etkili hale getiriliyor istekler. Bir nevi aktivasyon bir nevi iletildi bilgisi alıyor yolcu sanırım, dokunarak istiyor. Gerçekten çok dokunulası insanlarız. Daha geçen yaşlı bi teyzem sarıldı bağrına bastı, onu yerim mesela. En son bu sabahki uçuşumda servis esnasında bi anda kalçama kalçama bi okşama hareketi hissettim.  Oha hönk noluyo dokunmayın laan diyerekten (içimden) bir döndüm arkama ki ne göreyim! Masmavi kocaman gözlü sarışın bebek suratlı bi bebek. Seni küçük minik yolcu seniii, nasıl da ufaktan yetişiyorsun. Neyse sonra yedim onu da ben bi güzel tabi. Yanakları falan hep ısırıldı.

Safety demo, emniyet filmi veya kısaca Demo diye yazılır, Ohh no!, diye okunur. Kabin memurları arasında bir nevi kabustur. Ekranlarda uzun süren bir sessizlik olduğunda ekip birbiri ile göz göze gelir. Yok ya denir, yok, çalışıyordu ekranlar. Yerde kontrol ettik ya hani, nasıl olur? Bir ekran dahi çalışmadığında paşa paşa yapılır. Bu aynı zamanda demektir ki yapılacak işler bekleyedursun  şov başlasın, vur patlasın, çal oynasın. Kabin amiri ''mikrofonu'' alır eline ve o sesi duyarsın ''Sayın yolcularımız uçuş öncesi sizlere bazı bilgiler vermek istiyoruz.'' Kaptanlar inince alkışlanıyor, biz demoyu yapınca alkışlanmıyoruz ama (-kıskanmış). İzlensek aslında çok heyecanlı şeyler de, neyse (-trip atıyor).

Ve servis. Mmm, en sevdiğim.  Hele ki tavuk isteyene tavuk, köfte isteyene köfte kalmadıysa Tanrı benimle olsun, amen...

Kısa uçuş, full yolcu uçuşundan tipik bir anın fotoğrafı bu. Karikatür falan değil, buram buram gerçek. Sırf içecekleri aklımda tutmaktan günlük işlerimi falan takip edip hatırlayamaz oldum.

Servis. Bitmez... Uçuş biter, servis kalır. Bir kabin memuru sözü. Ellen Church söylemiş.


Abarttın, oha demeyin. Abartmadım. Ve demek ki bunu yeryüzünde bir tek ben yaşamamışım. Geçen bir uçuşta 1,5 litrelik şişeye kahve doldurdum. Kahve servisi yaptığımız potlar bile o kadar kahve almıyor. Bu noktada potu verip gitmeyi ben de düşündüm, evet düşündüm.  Olsundu, içsindi yolcu. Çok aşırı uykusu vardıydı belki. 

Ve servisin en can alıcı yerinde, tek bir koridorda toplam üç tane trolley ( yemeklerin dağıtıldığı servis arabası diyebiliriz) varken bu abimiz belirir. Bu abimiz ki her uçuşta muhakkak vardır. Bazen öyle bir olur ki 10 kişi aynı anda kalkar ve hangi birine yol vereceğini şaşırmışken olanlar olur. İstanbul trafiğinde olsaydım keşke şimdi derken bulurum kendimi.


Tuvalet konusu çok hassas. Yersiz bi ihtiyaç evet ve hep zamansız belirir.

 Bazen öyle sorular gelir ki. Mesela bu da sık sorulan sorulardanmış çok şaşırdım görünce. Fıldır fıldır bir şeyleri yetiştirme telaşındayken kabinin ortasında az çağrılmadım Sorular şunlar ''Şu anda nereden geçiyoruz?'', ''Bu ne dağı?'' vb. Hönk! Dağ mı? Ben dışarda bulut olduğunu bile şu an sen söyleyince fark ettim. Dur bakiim, yalnız harbi güzel manzaraymış. Sahi nerden geçiyoruz acaba? Nereye uçuyoduk ki ya...

Nereye uçtuğumuzu unutma konusu da çok yaygındır. Kafa bir anda gider. Hatta o kafa bi gitti mi gelmez. Dün İtalya, bugün Romanya, yarın Endonezya sonuçta. Bugün 4 tane farklı uçuş da yaptıysam eğer, bana her yer İstanbul o vakit. Nerden geliyosun diyene, bir kerede hızlıca cevap verebilmiş değilim, bizim meslekte böylesini de henüz görmedim. Sorunun ardından hemen en yakınındaki ekip arkadaşına sorulur, nerden geldik biz ya? 


Her gün kalem kaybederiz ve her otelden kalem 'ödünç alırız'. Yine yalnız olmadığımı görmek güzel.


Bu da evrensel yolcu tiplemesiymiş demek ki. Sizin kadar uçuyorum derler. (elde beyaz şarap hayal et bi de) Uçamazsın. I ıh, valla uçuyorum. Abi mümkün değil bize uçuş programının gelişi 80 saatten başlıyo 100 saate kadar dayanıyor.Normal şartlarda bu kadar uçsan uçağın olur zaten artık, topladığın millerle alırsın. Saçmalama gözünü seveyim ya.


Bir de canım kokpitim var. İlk yolcuyla kapatırlar kapılarını. Sonrasında anonslar falan hep bi gizemli. Yolcu hep merak eder adını, sanını, yaşını falan. Oysa ben çayını nasıl içtiğine kadar bilirim, hey yavrum hey.

Bu iyiydi kaptan.
Hep makara fukara değil tabi. Zorluklarını bir anlatsam sabaha kadar anlatırım. Yorgunluktan, uykusuzluktan ağladığım zamanları biliyorum.  Ama ben biliyorum işte, anlatsam da tam oturmuyor kimsenin kafasında. Bu mesleğin tozunu yutmayan anlamıyor ne yazık ki. Yolcu koltuğundan hiç bir şeyin perde arkası görünmediği gibi, mesleğe girmeden de anlaşılmıyor. Ben de olumsuzluklarından bahsetmek yerine eğlenmeye bakıyorum.  Herkese de keyifli yanlarını gösteriyorum. Ne olursa olsun.,


Kesin olan şey bir şekilde havada olmayı seviyorum ben. Havada çalışmak, havalı olmak değil de nedir?

Bir de şöyle bir iyi yanı var. Eve iş getirmiyorsun ya, ötesi var mı! 
Bazı durumlar hariç tabii...


Şimdi duty free'den aldığım şampanyayı patlatayım da az biraz günümü kutlayayım bari. Şaka şaka uyucam ya, sabah 4'ten beri ayaktayım. Yemek yemeye bile halim yokken yazı yazıyorum.
Yarın da tam 1 yıl oluyor işe başlayalı.  Bakalım zaman geçiyor ve ne gösterecek göreceğiz birlikte.

Sevgiler,
İlham Kedisi


Bu arada görsellerin neredeyse hepsi http://jetlaggedcomic.com/ sitesinden alındı, bağlantı ekledim diğerlerine de. Bu siteyi de favorilerime ekledim o yüzden ismen paylaşmadan geçemedim.







Yorumlar

  1. Çok güzel yazı olmuş ya baya eğlendim görseller de güzel ama senin yorumlar ayrı bir güzel kedicim. :) hep böyle bak hayata kötü yanlarını boşver. Kutlu mutlu olsun. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yuppiii :)😊😊 valla ben de yazarken eğlendim baya, enerjisi yansımış demek ki öpüyorumm tesekkür ediyoruuum 💜

      Sil
  2. Dünya kabin memurları günün kutlu olsun Arzu. Bence en zoru gece uçuşun varsa ona uyanmak olmalı ama onun dışında havalı bir meslek kesinlikle (:

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Gece uyanmak sonra da dönünce uyumamak güne ayak uydurmaya günü yakalamaya çalışmak:) peş peşe zorlaşıyor bir gece ucusu ile hayat, aynen öyle 🙄 Teşekkür ederim Dolunaycım💙 Öpücükler✨

      Sil
  3. Ayyy harika müthiş şahane bir yazı! Bayıldım esprilere.
    sizin kadar uçuyorum diyenleri de hayal ettim o beyaz şarap kadehiyle :P çok zor bir iş yapıyorsunuz. eminim çok da keyiflidir ama
    Gününüz kulu & Mutlu olsun canımm İlham Kedi'm, çok seviyorum seni :))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yaaa yerim yerim kocaman öperim seniii 🙏 Teşekkür ederim😊 Daha neler neler vardı anlatacak da kısa kesmeye zorladım kendimi :) Her işin zorlukları var ama bizimkiler bi tuhaf vallahi 😬 Zorla da günümü kutlattım herkese hehhehe 😬 :))

      Sil
  4. Servisin öteki ucu olarak çok zevkle okudum, hiç düşünmemiştim mesela nereye uçtuğunuzu unutabileceğinizi :D Sakin güleryüzlü yolculardanım diye övünebilirim, çok da uçuyorum ve çok seviyorum uçmayı ama yine de o konduğumuz anın "oh beee"si hiç bir şeye değişilmez gerçekten :) Özellikle bebekle yollara düşeli beri.. Bu arada ya kusura bakmayın, tuvaletler buz gibi oluyor hele o değiştirme sehpaları cama bitişik ya tam buzzz, o nedenle bebekken direkt koltukta değiştirirdim bezini, biliyorum yanlış ama ;) Buna bir çözüm hostes hanııııım :D

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Meydan Okuyorum!

Ben geldiiim! Hem de öyle bir geldim ki, ellerim kollarım dolu bir şekilde! Evet, bir sürprizim var. Bu blogda daha önce yapılmamış yepyeni bir şey ile çıkageldim yine. 2017 hayatımda olduğu kadar blogumda da türlü türlü yeniliklere ev sahipliği yapıyor. Hazır lafı gelmişken şimdiye kadar çok sevdim kendisini, umuyorum aramız açılmaz diye de belirtiyor, yeni yılın kulağını ufacık bir çekiyorum. Her neyse, gelelim sürprizime... Hazır mıyız?  Ver trampetlerle gerilim müziğini hızlı hızlı;   ''  tıpıtıpıtıpı tııııııp''... Duyduk duymadık demeyin! Bu bir   CHALLENGE   , bir    SALANJ   bir   MEYDAN OKUMA  yazısıdır! İstenilen  herhangi bir şekilde adlandırmak ve hunharca katılmak serbesttir! Hodri meydan demeden önce konuyla ilgili bahsetmek istediğim şeyler var. Konumuz '' Apartman Sohbetleri ''. Ve konunun da, soruların da sahibi  İlker Gümüşoluk . YouTube'da videodan videoya zıpladığım bir gün, şans...

Sabahları 5'te uyanmak (Kargalara selam olsun)

 Ey uykucu ahali ve çok sevgili kargalar! Toplanın yamacıma, neden sabah 5’te kalkıyorum, nereden çıktı bu iş ve nereden geliyor  bu motivasyon onu anlatmaya başlıyorum.  Birden fazla motivasyon kaynağım var aslına bakarsanız. Yapmak istediklerim, yarım bıraktıklarım, sabahın sessizliği, gün doğumunun güzelliği, kendime zaman yaratma ihtiyacım falan filan diye başlıklarım uzar gider.  Ama yine de hepsi birlikte toplanıp gelse bile beni yataktan çıkarmaya yetmiyordu. Uyanmak için tek bir şartım vardı; “havanın aydınlanması” .  Sabahın karanlığı bana geceleri uyanıp işe gittiğim günleri hatırlattığı için işi bırakmamla birlikte (bilmeyenler için mini bilgi, hostestim) fark etmeden yeni bir alışkanlık geliştirmiş oldum. Hatta bu alışkanlığın kendime koyduğum bir kural olduğunu sonradan fark edecektim; ''  artık hava aydınlanmadan uyanmana gerek yok, artık karanlıkta kalkmak zorunda değilsin,artık gece uykunu bölmek zorunda değilsin... '' Bunu kendime ödül olar...

Osaka'ya Uçtum!

Turna kuşu bilinen en eski origami figürüdür. Aynı zamanda özel bir anlamı vardır. Bin tane turna kuşu yapan kişi bir dilek hakkına sahiptir. Japonlar güzel dilekleri için turna kuşu yapmayı sihirli bulurlar. Nereden mi biliyorum? Üniversite son sınıftayken keşfedip katıldığım bir origami atölyesinden. Bu atölyeden bana kalan turna kuşu figürü hiç unutmadığım, gözüm kapalı yaptığım bir şey oldu benim için. Origami kağıdı bulduğum zamanlarda şanslıydım. Ama çoğunlukla ya renkli bir kağıdı, ya bir gazeteyi, ya da eski bir kağıt parayı origamiye çevirdim. Hiç bir şey yapamadığım zamanlarda elime bir kağıt alıp katlamayı ve onu kuşa çevirmeyi sihirli buluyorum ben de. Turna kuşu sayım bin oldu mu bilmiyorum. Hala bir dilek hakkım oldu mu bilmiyorum. Büyük dileğim için en baştan oturup bin tane kağıt katlamaya başlasam iyi olur. Ama son zamanlarda evrene gönderdiğim mesajların bir şekilde iletildiğinin de farkındayım. Bundan çok önce, daha origami yapmaya bile başlamadan önce kendime -kend...