Ana içeriğe atla

Diziler, Mektuplar ve Braketler

Ne kadar da cumartesi görünümlü bir çarşamba demişti İlham Kedisi. Sahiden de öyleydi. Onun için ne gün boşsa o gün cumartesiydi. Hele bir de çift boşu varsa ertesi gün de pazar olacaktıydı. Haftanın günlerini istediği gibi değiştirebiliyordu, ne kadar da acayipti. Öyleyse bu çarşambaya keyif yüklemesi başlatılmalı dedi kendi kendine... Pijamalarını çıkarmayacaktı.

Yüklemeyi başlatıp bitireli baya oluyor aslında. Bir kere uyandığımda saat öğleyi geçmişti. Kahvaltı yaptığım saatte diğer dairelerin mutfaklarından karmakarışık akşam yemeği hazırlıklarının kokusu geliyordu. Bense peynirli omlet yapıyordum. Günleri değiştirme gücümün yanında saatleri de istediğim gibi değiştirebiliyorum. Ben de böyle özel güçleri olan biriyim işte...
Günlerdir insan üstü bir koşuşturma ile uyu-uyan-çalış modundaydım. O yüzden buraya da göz atmalar dışında uzun bir yazı ile uğrayamadım. Oysa aklımda yazılacak yazılar vardı. Hala var. Neyse ki şu an ihtiyacım olan '' boş zaman'' da var. O yüzden, eli kulağındadır yazıların merak etmeyin. Önce bencilce kendimden ve son günlerde yaptıklarımdan bahsetmek istiyorum.
Yazılacak mektuplar vardı. İçten gelen... Onları yazdım bir güzel. Birini geçen günlerde gönderdim bakalım ne zaman ulaşacak. Diğer bir tanesini de az önce bitirdim ve başından hiç kalkmadan 1 saat yazmışım onu fark ettim. Müthiş bir his. Okuyacak olana buradan bol şans diliyorum şimdiden.
Bir tane hediyem vardı, tek içimlik türk kahvesi. Hediyenin sahibesi Kim-Olduğunu-Bilirsin-Sen. Mektubu bitirmenin haklı gururu ile geçtim mutfağa keyif kahvemi yapmaya. Yine köpürtemedim. Ölmeden önce köpüklü bir kahve yapabilecek miyim acaba, merak ediyorum.
Beceriksizliğime içelim :)
Kartpostallar vardı postcrossing'de biriken, onları gönderdim. Bu hafta hep bu tarz aktivitelerle uğraştım ve iyi geldi.
Her uçuş öncesi ve sonrası ilaç niyetine ''Family Guy'' izlemeye başladım. Aşırı keyif veriyor. Ve çok gülüyorum. Bunca zaman niye izlememişim aklım nerelerdeymiş bilmiyorum ama artık hastasıyım kendilerinin. Hele ki Brian ve Stewie karakterlerine bayılıyorum.

Üzüle üzüle tek sezonluk bir dizi bitirdim. Son bölümünü dün gece izledim ve gerçekten içim acıyor. Bitti diye. Kaliteli dizilerin az sezonlu olması sorunuyla baş edemiyorum. Gerçekten.
Dizimiz 11.22.63. Zamanda yolculuk konusunun üzerine John F. Kennedy suikastı işleniyor. Bu aynı zamanda Stephen King romanı ve kaliteli olmasının en başlı sebebi de burada gizli. Sıradan bir zamanda yolculuk hikayesi değil, baştan uyarayım. Sürükleyiciliği, oyuncuları, her şeyi ama her şeyi ile gerçek bir tatmin. Tek kelime, izleyin!

Tüm bunların dışında, dişlerime tel taktırdım. 25 yaşında telli bir hostes hanım kız. Zaten küçük gösteriyordum artık bebek gösteriyorum. Yolcunun yanaklarımı sıkarak ''hoşbulduk tatlı kız'' demesi yakındır.
Şaka bir yana, bu tel meselesi benim hayatımın meselesiydi. Oldum olası, yani en azından süt dişlerimi döktükten ve yenilerini çıkardıktan sonra dişlerime kafamı takmış durumdaydım. Üst ve alt dişlerimde çarpık ikişer dişim var. O ikililerin inatlaşması yüzünden diğer dişlerim de çarpılmaya müsait. Bunca yıl direndiler ama artık ''Bak hayatım, daha fazla dayanamayabiliriz. Yaşlandığında eğer hala ağzında olursak fena çarpılcaz haberin olsun'' dediler. Haklıydılar. Bunca zaman çarpık dişlerimin görünümünden memnun olmasam da tel taktırdığımdaki görüntüden kaçtığım için yanaşmadım bu işe. Bir şekilde dişleri fazla belli etmeyen sırıtık pozlar ile fotoğraflarda iyi de çıkıyordum. Etrafımdaki insanlar da çok belli olmuyor diyordu. Ama bu işin sonu yoktu. Belli olsun veya olmasın bu bende bir takıntıydı ve uzatmanın anlamı yoktu.
Sonuç olarak 4 gündür diş tellerim var. Ama varla yok arası bir görünümleri var ve onları aşırı seviyorum. Halk arasında şeffaf denilen, dişçimin ise seramik dediği braketlerim diş renginde olduğu için neredeyse hiç belli olmuyor. Yani en azından kocaman gülümsediğimde ''SELAM BU ARADA BİZ ARZUNUN DİŞ TELLERİ'' demiyorlar, daha küçük harflerle konuşuyorlar. Bu benim için önemliydi. Sararıp sararmayacağı konusunu da doktorumla günlerce konuştuk. Kullanılan malzemeden ve iyi bakımdan dem vurarak beni ikna etti nihayetinde ve girdik bu işe. Yan etkilerinden bahsedecek olursak, şu an kendimi koca dudaklı bir insan gibi hissediyorum. Normade de dolgundur dudaklarım ayıptır söylemesi ama şu an teller sayesinde daha bi öpücük pozundalar.

Konuyla ilgili snap paylaşımım :)

Bilmem anlatabildim mi...
Onun dışında alışana kadar yemek yeme konusu dert haline geldi. Yiyemiyorum. Tellerin sürtmesi nedeniyle ağzımın içi yara oldu. Çiğneme yaptığımda, ki ne kadar minik ve yumuşak lokmalar da olsa, canım yanıyor. Vaziyet bu olunca ben de yemek yeme işinden soğudum. Yoğurt ana besin kaynağım haline geldi. Yiyeceğim şeyleri bin parçaya bölmeden öğütemez oldum. Derken 3 günde 1,5 kilo verdim. Bu iyi haber. Sırf bunun için bile tellerimi seviyorum. Bir kaç gün daha alacak böyle ama sonra bu kadar kötü vaziyette olmayacakmışım. 
Bakalım 9, bilemedin 12 ay böyleyiz. Bir de sürekli olarak bir diş fırçalama hali. Yediğim her şey dişlerimdeymiş gibi bir hissiyat. Zor zanaat...


Sizde ne var ne yok? Sahi sizde tel var mı tel?
Gidip biraz yoğurt yiyeyim en iyisi. 

Sevgiler,
İlham Kedisi



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Meydan Okuyorum!

Ben geldiiim! Hem de öyle bir geldim ki, ellerim kollarım dolu bir şekilde! Evet, bir sürprizim var. Bu blogda daha önce yapılmamış yepyeni bir şey ile çıkageldim yine. 2017 hayatımda olduğu kadar blogumda da türlü türlü yeniliklere ev sahipliği yapıyor. Hazır lafı gelmişken şimdiye kadar çok sevdim kendisini, umuyorum aramız açılmaz diye de belirtiyor, yeni yılın kulağını ufacık bir çekiyorum. Her neyse, gelelim sürprizime... Hazır mıyız?  Ver trampetlerle gerilim müziğini hızlı hızlı;   ''  tıpıtıpıtıpı tııııııp''... Duyduk duymadık demeyin! Bu bir   CHALLENGE   , bir    SALANJ   bir   MEYDAN OKUMA  yazısıdır! İstenilen  herhangi bir şekilde adlandırmak ve hunharca katılmak serbesttir! Hodri meydan demeden önce konuyla ilgili bahsetmek istediğim şeyler var. Konumuz '' Apartman Sohbetleri ''. Ve konunun da, soruların da sahibi  İlker Gümüşoluk . YouTube'da videodan videoya zıpladığım bir gün, şans...

Sabahları 5'te uyanmak (Kargalara selam olsun)

 Ey uykucu ahali ve çok sevgili kargalar! Toplanın yamacıma, neden sabah 5’te kalkıyorum, nereden çıktı bu iş ve nereden geliyor  bu motivasyon onu anlatmaya başlıyorum.  Birden fazla motivasyon kaynağım var aslına bakarsanız. Yapmak istediklerim, yarım bıraktıklarım, sabahın sessizliği, gün doğumunun güzelliği, kendime zaman yaratma ihtiyacım falan filan diye başlıklarım uzar gider.  Ama yine de hepsi birlikte toplanıp gelse bile beni yataktan çıkarmaya yetmiyordu. Uyanmak için tek bir şartım vardı; “havanın aydınlanması” .  Sabahın karanlığı bana geceleri uyanıp işe gittiğim günleri hatırlattığı için işi bırakmamla birlikte (bilmeyenler için mini bilgi, hostestim) fark etmeden yeni bir alışkanlık geliştirmiş oldum. Hatta bu alışkanlığın kendime koyduğum bir kural olduğunu sonradan fark edecektim; ''  artık hava aydınlanmadan uyanmana gerek yok, artık karanlıkta kalkmak zorunda değilsin,artık gece uykunu bölmek zorunda değilsin... '' Bunu kendime ödül olar...

Osaka'ya Uçtum!

Turna kuşu bilinen en eski origami figürüdür. Aynı zamanda özel bir anlamı vardır. Bin tane turna kuşu yapan kişi bir dilek hakkına sahiptir. Japonlar güzel dilekleri için turna kuşu yapmayı sihirli bulurlar. Nereden mi biliyorum? Üniversite son sınıftayken keşfedip katıldığım bir origami atölyesinden. Bu atölyeden bana kalan turna kuşu figürü hiç unutmadığım, gözüm kapalı yaptığım bir şey oldu benim için. Origami kağıdı bulduğum zamanlarda şanslıydım. Ama çoğunlukla ya renkli bir kağıdı, ya bir gazeteyi, ya da eski bir kağıt parayı origamiye çevirdim. Hiç bir şey yapamadığım zamanlarda elime bir kağıt alıp katlamayı ve onu kuşa çevirmeyi sihirli buluyorum ben de. Turna kuşu sayım bin oldu mu bilmiyorum. Hala bir dilek hakkım oldu mu bilmiyorum. Büyük dileğim için en baştan oturup bin tane kağıt katlamaya başlasam iyi olur. Ama son zamanlarda evrene gönderdiğim mesajların bir şekilde iletildiğinin de farkındayım. Bundan çok önce, daha origami yapmaya bile başlamadan önce kendime -kend...