Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Nisan, 2016 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

(16) (17) (18) Bezelye, Koç, Konser

Size hem el yazımı gösterip hem de müthiş bezelye yemeği sırrımı paylaştım hanımlar! Uyduruktan karalamalarımı göstermek istemedim. Yemek not defterimde her şeyi ilkokul çocuğuna anlatır gibi yazıyorum genelde. Bi kaç yıldır yemek yapmaya başladığım için henüz bu işte başlangıç düzeyindeyim, hor görmeyin. İşte benim yazım, tombik harflerden oluşan comic sans'ın yandan yemiş hali :)  17. gün sorusuna geçebilirim. Burcum Koç, yükselenim Aslan. Aslan yelesi saçlarımı yükselenimden almışım. Annem daha iyi anlar bu burç işlerinden. Ama ona kalsa Keçi burcuyum gerçi de. Vallahi inan tam bilmiyorum burcumun hangi yönlerini almışım. Dışa dönüklük dışındakilerin çok farkında değilim. İlk gittiğim konser sorulmuş. Sanırım Fanta Gençlik Festivali idi. Beyaz, Sertap Erener ve Emre Aydın üçlüsü olanına gitmiştik annem, kardeşim ve ben. Kuşadası'ndaydı. Ondan önce mi sonra mı tam emin olamadığım bir konser de belediyenin getirdiği Grup Seksendört konseriydi. Soru tam bugünün sorusuymuş...

(15) Kış kalp ben

İlham Kedisi'ne sormuşlar; + En sevdiğiniz mevsim nedir?  A) Yaz  B) .!'^+. - B! B! B!! Yaz benim mevsimim değil o kesin. Bu zamana kadar yaz dışındaki tüm mevsimlere ayak uydurabildim de bir tek yaz ile yaşamayı beceremedim. Yazın tası tarağı toplayıp yazlıklara kaçan bir ailenin çocuğu olsaydım amenna, o zaman yaz benim de bebeğim olabilirdi. Ama ben böyle büyümedim. O bakımdan belli bir yaşa kadar ilkbahar diye cevapladım bu soruyu. Sonra ilkbaharla aramız bazı alerjik sebeplerden ötürü açıldı. Şu anda da geniz akıntısı ile yazıyorum bu yazıyı zaten. Çok aşırı seviyorum hırkalı dolaşmayı, çiçekli yemyeşil yollarda yürümeyi, hele ki o çiçeklenen meyve ağaçlarını! Müthiş bir güzellik ilkbahar. Ama hapşururklarla, tınsırıklarla geçince ondan da keyif anlamında istediğim verimi alamıyorum. Sonbahar da arada bir anda gelip geçiyor. Ben sonbaharı hiç yakalayabildiğimi hatırlamıyorum. Bir anda gelişiyor o tüm renk değişimleri ve sonra tüm yapraklar yerde. Çok seviyor...

(14) Yetenekli Penguen

İşten eve yeni geldim sayılır. Zonk zonk zonklayan ayaklarımı ancak uzatabildim. Bir de favori kahvemi yaptım ve düşünmeye başladım özel bir yeteneğim olup olmadığını. Nasıl soru bu şimdi sevgili challenge? Vallahi yediremiyorum kendime yok demeyi. O yüzden uzun uzun düşündüm sordum hatta birine. Benim özel bir yeteneğim var mı sence dedim, o da bana bilmem var mı dedi. Yok bi numaran demek istedi yani. Sonra düşündüm de var bence ya. Ben penguen gibi yürüyebiliyorum. Hani şimdi siz 'normal insanlar'  adımlarınızı düz bir şekilde atıyorsunuz ya... Ben baya V şeklinde yürüyorum. Sizin durduğunuz yerde bile ayaklarınız birbirine paralelken, benimkiler kocaman bir V harfi. Hatta alt çizgiye dönüşmeleri işten bile değil. Yetenek mi şimdi bu diyenleriniz, bi denesin 10 dakika böyle yürümeyi de sonra gelsin konuşalım. İlkokuldan ortaokula geçen dönemimde ,abartmıyorum, on günde bir düşerdim. Dizlerim hep paramparçaydı. Bunu abidik yürüyüş biçimime bağlıyorum. Çünkü dana kadar oldum a...

(13) Şiirli

Meydan okumada gün şiir günü. Bugüne kadar sadece Cemal Süreyya ve Atilla İlhan şiirleri okumuşluğum var. Onlar dışında kitaplığımda başka şiir kitabım yok, üstelik bu iki şairin her şiirini okumuşluğum da yok. Ne yazık ki, gerçek bir şiir insanı olmadığım aşikar. Ama Cemal Süreyya'nın bir şiiri vardır ki, her zaman etkilemiştir beni. Aslına bakarsanız şiiri okuduğumda öyle çok etkilenmem ama adı ve son mısrası benim bu şiiri sevme nedenimdir. Cemal Süreyya - Kadınlar Susarak Gider Bir kad ı n ı n çığl ı klar ı ndan, kavgalar ı ndan korkmamak gerekir, çünkü kad ı n ı n gidi ş i sessiz ve asildir.   Lafı gediğine koyuşunu seviyorum bu mısranın. Hiç bir zaman da bende yanıldığını görmedim. Şiir miir değil de çok yorgunum be blog, sırtım belim her yerim ağrıyor. Hemen uyuyasım var. Gideyim ben, susarak gideyim mi? Şaka şaka, burası susacağım ve çekip gideceğim en son yer. Kıymetini bil, hadi yine iyisin! Sevgiler, İlham Kedisi

(12) Bir ehliyet yetmez iki tane!

Akşam üzeri yağmuruna yakalandım feci bir şekilde. Çıkarken şemsiyemi almaya üşenmiştim. Bulamıyorum evin içinde. 6 yıllık kırmızı yağmurluğumdan da daral geldiği için giymeyi reddettim. Sonuç, eve koşar adımlarla dönerken yavaş yürüyen mi hızlı yürüyen mi daha çok ıslanır sorusunun ne alaka olduğunu tartışmak ve bi güzel ıslanmak oldu.  Bugünün en tatmin edici keşfi nihayet keyifle içebildiğim bir kahve bulmam oldu. Kahve severim ama hiç öyle tadını alarak, keyifle içtiğim bir kahveye denk gelmemiştim. Şu zamana kadar Afrika'dan da aldım kahve, İspanya'dan da ama cık yani, ı ıh! Olabildiğince hafif, aroması baymayan kahveleri seviyorum ben diye diye en sonunda en güzelini yine bizim Tschibo'da buldum. (Doğru mu yazdık aceba...) Gelelim Saçaklı'nın 12. gün sorusuna; ''İlk arabanız neydi? Ve şu anda kullandığınız araç?''. Valla toplu taşıtçıyım ben. Ama daha çok yayayım. Yürümeyi seviyorum. Uzun mesafeler yürümek hiç gözümde büyümüyor, dahası kilome...

(10) (11) Güçlü ve güçsüz ben

Nasıl da yakaladım hızınızı ama hahayt! Bugün tarihe geçsin. Ard arda bu kadar çok yazdığım görülmüş duyulmuş şey değildir. Ey challenge sen nelere kadirmişsin... Dokuzuncu ve onuncu gün soruları biraz güçlü biraz da zayıf yönlerinizden bahsedin diyerekten adeta bir mülakat tadında soruyor. Gelmiş geçmiş en vazgeçilmez, en modası geçmez mülakat sorularıdır bunlar dikkate alın. Güçlü yönler, hmm... Aklıma ilk gelen şey süpersonik bir şekilde unutkan olmam. Evet çok güçlü bir alığımdır. Geçmişte yaşadığım olaylara karşı kontrolsüz bir zihin temizliği yaparım. Kontrolsüz dedim çünkü bu iş artık benim istediğim dışında gerçekleşiyor. Hele ki kötü olaylar, kötü insanlar geçmişse o zamanlardan süpersonik yeteneğim devreye giriyor ve bu olayları diğer pek çok insana kıyasla çok daha kolay unutmamı sağlıyor. Annem bunu Koç burcu ve dolayısıyla umursamaz olmamla ilişkilendirse de ben öyle görmüyorum. Bu tamamen benim kişisel savunma mekanizmam. Hatırlayıp kahrolmaktansa hayatımdan çıkarm...

(9) En en en ama en!

Şu an saat Astana,Kazakistan yerel saatine göre 11:52. Bloglarınızdaki Kazakistan tıklamaları benden, bu ne alaka sabah sabah diye merak edenler duyurulur. Dokuzuncu sorumuzla beraber şunu cevaplıyoruz bu yazıda, '' Hangi alanda iyi olmak isterdiniz? ''. Bu sorunun cevabı için fazla aç gözlüyüm. En çok istediğim alan birden fazla olduğu için belki de bu zamana kadar hiç birini bir adım öteye taşıyamadım. Bari birini seçip hedefe doğru ilerleseymişim şimdi keşke diye bu yazıyı yazarken bir maddem eksilirdi ama kısmet değilmiş. Belki bundan sonra bi ışık çakarım, belli olmaz. Başlıklarımız; resim ve yabancı dil. Şu resim konusu içimde kanayan bir yaradır. Anaokuluna giderken öğretmenlerimin keşfiyle içimde gizli bir yetenek olduğu söylenmiş. Herkes üçgen çatılı o evi, yanındaki ağaçları ve hemen arkasındaki dağlardan akan nehri çizerken ben  ağzında peynirle kaçan bir fare ve kedi, sonbaharda düşen sarı yapraklar ve şarkı söyleyerek yaprakları süpüren bir çöpçü çizmişi...

(8) Orange Juice ve Güle Güle

Kaldığım yerden devam! Geç kaldım azcık farkındayım. Ama yalan yok iki gündür koşturmacadan çelıncın bi ucundan tutamasam da yazanları okuyup kendi cevaplarımı düşünüyordum. Sonunda hem zaman buldum hem de yazacak cevap.Yarın diğerlerini de yazacağım ama, bunu yatmadan önce bitireyim istedim. Neymiş ilk sorumuz hemen bakalım, ' Sizi gülümseten şeyleri bizimle paylaşır mısınız?' . Paylaşmam mı hiç! Şimdi bu beni gülümseten şeyler çok genelleşir işin içinden çıkamam ben. Gülmeyi de güldürmeyi de çok severim çünkü. Ama iki hikayem var ki bunu yazmam sizi de güldürmem lazım, geçen gün aklıma geldi. Bilen biliyor, bilmeyenlere de söyleyelim hostesim ben. Bizim meslekte de her gün bir atraksiyon, bir farklı heyecan. Haliyle bir o kadar da türlü türlü gülmelik, anlatmalık hikaye. Ama içlerinde bazıları var ki, nerde ne zaman aklıma gelse gülümsetiyor. Uçak gürültülü bi arkadaşımız biliyorsunuz. Hep bir uğultu, hep bir ses. Haliyle de kulaklar yarı tıkalı, duymak bazen zor. Hele ki...

(7) Pijamalı

Saçaklı bugün sormuş, 'Yatarken ne giyersiniz?' diye. En rahatından, beli lastiklisinden bir adet pazardan alınmış pijama altı (ve üzerine bilmem kaç yıl dışarıda giyilmekten fenalaşılmakla birlikte gece kreasyonlarına terfi etmiş bir adet tshirt tabii ki! Dün geceki pijama takımımdan (!) bir çift fotoğraf da size merhaba demekte... Küçükken pijama alışkanlığını edinmekte çok zorlandığımı hatırlıyorum. Hayır, zaten evdeyim tüm gün eşofmanla falan takılıyorum nihayetinde. Ev pis mi yani, bi tek  yatağı temiz tutuyoruz üstümüzü değiştiriyoruz gibilerinden hep kaytarmaya çalışırdım. Diş fırçalama mevzuu da böyleydi. Salak yapardım onu da aklım sıra. Salaklık bu ya, neyse.. O zamanlar her gece yaptığım tek şey bir gece önceden okul çantamı hazırlamaktı. Allahtan o kadar velet değilmişim. Bir yerlerde düzen istermişim de, sadece tembelmişim. Sonra büyüdük, serpildik, genç kızlığa adım attık ve hanımlığımıza yakıştıramadık pijamasız uyumaları. Hatırlıyorum lisedeyken harçlığıma...

Özetle Batum

İki hafta önce yalnız başıma yaptığım Gürcistan-Batum gezim ile ilgili anılarımı günü gününe yazmıştım hatırlarsanız. O günkü yazılar seyahatimde bana eşlik edin diye yazılmıştı. Şimdi yazacağım yazı ise (bensiz) giderseniz yapılacaklar. denenecekler aklınızda bulunsun diye kısa bir özet halinde olacak :) Bu notları son gün uçak saatimi beklerken oturduğum bir restoranda yazmıştım. Giderseniz zihnin bavullarını hazırlarken yanınıza alacağınız bir şey de benim yazım olsun. Şehir ve Ulaşım Sokaklar şaşılacak derecede temiz. Bilirsiniz temizliği gördüğümüzde şaşırırız biz. Olması gereken o değilmiş gibi 'Vay bee adamlara bak' deriz. 'Yerde bir tane çöpleri yok' diye de ekleriz. Dahası burada çöp ayrıştırma uygulaması var. O kadar aşmışlar yani... Daha önce Tacikistan'da fark ettiğim bir şey burada da dikkatimi çekiyor. Çöpleri toplayan, yolları süpüren tüm çalışanlar bayan. Gece gündüz sürekli temizlik yapan titiz hanımlar sokaklarda iş başında. Fikret Bey, ...

(6) Bir kedi insanı kolay yetişmiyor

Ne kadar çılgın bir kedisever olduğumu bilmeyen yoktur çevremde. Sonuçta başka nasıl İlham Kedisi olabilirdim. değil mi ama? Bu günlere de kolay gelmedim ama bilmeni isterim. Epey başa almak istiyorum bu yazıda. Zira ilginç hikayeler barındırıyor. Ben doğduğum zaman bizimkiler henüz ev sahibi değilmiş. Babaannemlerin evinde doğmuşum ben de. Biz oraya hep ''Bahçe'' derdik. Çünkü çooook büyük bir bahçeydi. İki katlı, teraslı, kendi halinde bir evleri vardı bu bahçede. Bahçenin sonunu o küçük boyumla hiç bulamamıştım ben. İçinde zeytinlikler, mandalina ağaçları, portakallar, incirler ve daha hatırlayamadığım niceleri vardı. Sadece ağaçlar mı? Kocaman çoban köpekleri, inekler, kuzular, tavuk ve horozlor da cabası. Yok yoktu o bahçede.  Bu kadar hayvanın içinde ilk kader ortaklığını bir inekle yapmışım ben. İneğimizin adı (sıkı durun) Arzu-2. Yani benim ikinci versiyonum. Vallahi yalan değil. Annem koymuş ineğin adını da. Ama bi sor neden öyle koymuş... Ben Bahçe'de d...

Biri Challenge mi dedi?

Evet biri bana bir challenge'den bahsetti. Bloglar arası bir meydan okuma. Mutlu Keçicim geçen gün buluştuğumuzda bahsetti, sen de yaz sen de dedi. Neden olmasın dedim. Keyifle takip ederim meydan okuma konulu yazıları. Ama bir gün başına oturup yazmışlığım olmamıştı. Eh gün bu gündür efenim! Saçaklı'nın Not Defteri çok eğlenceli bir meydan okuma listesi hazırlamış. Günlerdir yoğunluktan başlayamadım yazmaya. Haliyle şu an katılanlar 6. gündeler. Ben baştan başlarsam yakalayamamaktan korktuğum için hemen 6. güne zıplayıp yazayım diyorum, Saçaklı bu duruma ne der acaba? Kızmaz bence, hem ben de tüm yazılar bitince geriye dönük 5 günü yazar bitiririm. Böylece kimselerden geri kalmam :) Merak edenleri Saçaklı'nın sayfası na alalım önce. Ama sonra geri gelin bana çünkü yazacaklarım var! Başlıyoruuuz! Sevgiler, İlham Kedisi

Eflatun çiçekler ve son sabah

Gel bakalım blog, otur karşıma. Bak şimdi arkana, elinde altın koyun postu tutan Medea heykelini görüyor musun? Şu an seninle BK restorandayız. Tam kilisenin karşısında, katedral görünümlü bir binanın alt katındaki iki katlı ve raflar dolusu kitapları olan bir kitap kafe-restoran. Batum'da hep güzel iç ve dış mekana sahip yerlere oturdum. Mekan güzelse hesabın gelmesinden hep korkarız ya, bu şehirde öyle olmuyor. Fiyatlar gerçekten çok uygun. O yüzden bana kalırsa hiç sokak aralarında karnınızı doyurmaya çalışmayın. Güzel yerler keşfetmeye gönül rahatlığı ile devam edebilirsiniz burada. BK restoran da görmeniz gerekenler arasında yerini almalı. Bu sabah yine kilisr manzaralı masalardan birinde aynı kahvaltıyı yaptım. 3 günde öyle güzel dağıttım ki eşyalarımı birşey unutmaktan korkuyordum. Kahvaltımı yaparken unutmamam gerekenler bir bir aklımdan geçiyor o yüzden. Bir de öğlen 12'de otelden çıkış yapmam lazım ama uçağım saat 8de. Bu saate kadar esyalarımı bırakmak için resepsi...

Batum ve Bisiklet

Dünün tersine bugün yataktan zor kalktım. Kahvaltıyı kaçırmayacak olsam kalkmazdım hatta. Saat on buçukta ancak kendime gelebildim. Yine kilise manzaralı masalardan birine oturup geniş geniş kahvaltımı yaptım. Gelen bir kaç doğum günü mesajı ile şımardım bu esnada. Sahip olduğum güzel insanlara tek tek teşekkür ettim.  Hava dünün tersine kapalı bugün. Gece boyu yağmur yağdı. Dünkü bahar havası yerini serin, ıslak sokaklara bıraktı. Ama Batum yine güzel yine güzel. Bu şehrin farklı bir büyüsü var. Avrupai yapıları bir yanda ihtişam ile karşınıza çıkarken yönünüzü bir başka tarafa çevirdiğinizde sanki başka bir Batum görüyorsunuz.Kimi   zaman yıkık dökük üflesen uçacak bir Batum, kimi zaman modern yapıları ile Dubai'ye meydan okumaya çalışan bir Batum. Kimi zaman da sanki Avrupa'da bir şehir. Kafası karışık Batum'un. Bulutlar biraz açar gibi yapınca ben de hazırlanıp çıktım günü yaşamaya. Bugün acelem yok. Zaten burada hiç acelem olmadı. Gelmeden önce fotoğrafını gör...

Batum Botanik Bahçesi ve İki Ahbap

Söz verdiğim gibi ilk gün yazısını ilk gün daha bitmemişken yazmaya geldim sevgili blog. Öyle bir şey işte söz vermek, gördünüz. Tamam tamam şımarmadan başlıyorum size günümü anlatmaya, oturun bakalım. Kaldığım otel Piazza meydanının tam göbeğinde. Hatta o kadar göbeğinde ki bazı odaların penceresi meydana açılıyor. Benimki arkada kalan bir oda fakat yine de sabah kalkar kalkmaz gördüğüm manzara içimi hoş etmedi değil. Bu arada lafı geçmişken belirteyim kaldığım otelin adı, Hotel Piazza Four Colours. Küçük ama temiz ve güvenli. Ve dediğim gibi konum olarak mükemmel bir yerde. Bu sebeple yolunuz buralara düşerse gönül rahatlığı ile tavsiye edebilirim burayı. Fiyat konusuna da not düşelim; 3 gece kahvaltı dahil 225 Lari. Çok daha uygununu bulabilirsiniz elbette. Ama ben yalnız seyahat ettiğim için güvenebileceğim bir yerde kalmayı tercih ederek fiyat konusu esnetmek istedim. Her neyse,   sözde kahvaltı 11'e kadar devam edeceği için erken kalkma niyetinde değildim. Bugünlük p...