Ana içeriğe atla

(12) Bir ehliyet yetmez iki tane!


Akşam üzeri yağmuruna yakalandım feci bir şekilde. Çıkarken şemsiyemi almaya üşenmiştim. Bulamıyorum evin içinde. 6 yıllık kırmızı yağmurluğumdan da daral geldiği için giymeyi reddettim. Sonuç, eve koşar adımlarla dönerken yavaş yürüyen mi hızlı yürüyen mi daha çok ıslanır sorusunun ne alaka olduğunu tartışmak ve bi güzel ıslanmak oldu. 
Bugünün en tatmin edici keşfi nihayet keyifle içebildiğim bir kahve bulmam oldu. Kahve severim ama hiç öyle tadını alarak, keyifle içtiğim bir kahveye denk gelmemiştim. Şu zamana kadar Afrika'dan da aldım kahve, İspanya'dan da ama cık yani, ı ıh! Olabildiğince hafif, aroması baymayan kahveleri seviyorum ben diye diye en sonunda en güzelini yine bizim Tschibo'da buldum. (Doğru mu yazdık aceba...)
Gelelim Saçaklı'nın 12. gün sorusuna; ''İlk arabanız neydi? Ve şu anda kullandığınız araç?''. Valla toplu taşıtçıyım ben. Ama daha çok yayayım. Yürümeyi seviyorum. Uzun mesafeler yürümek hiç gözümde büyümüyor, dahası kilometre hesabı yapınca daha bile hoşuma gidiyor. Bana rahat ayakkabılar verin, arabalar sizin olsun. Zaten ehliyetim de yok benim hala. Ne zaman alcam kendisini bilmiyorum. Bir kaç ay önce kurs kapılarına kadar dayanıp fiyat bilgisi falan almış, hedefe o kadar yaklaşmıştım. Sonra bir erteleyesim geldi. Derken o iş öyle kaldı sizin anlayacağınız. Ama yıl bitmeden halletmem gerekenlerin başında geliyor ehliyet. Kısa vadede araba almak gibi bir niyetim olmasa da aradan çıkması gerekiyor gibi ehliyet meselesinin. Şu aralar ciddi ciddi düşündüğüm bir şey de motosiklet ehliyeti almak. Hatta bir motosiklet almak. Çoğu zaman işe gider gelirken kullanma fikri inanılmaz cazip ve keyifli geliyor. Zaten benim evim havalimanının dibinde taş çatlasın 10 dk sürüyor yol. Gidilen yol da tertemiz, dümdüz bir yol. Pantolon ve motosiklet montunu geçirdim mi üstüme kim bilecek montun içindeki fiyonklu fuları! Gidince giyiveririm topukluları da oldu bu iş! Vallahi şimdi yazdıkça daha da canım çekti bu durumu.


Ehliyet işi çarpı iki oldu, hadi hayırlı olsun.  



Sevgiler, 
İlham Kedisi

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Meydan Okuyorum!

Ben geldiiim! Hem de öyle bir geldim ki, ellerim kollarım dolu bir şekilde! Evet, bir sürprizim var. Bu blogda daha önce yapılmamış yepyeni bir şey ile çıkageldim yine. 2017 hayatımda olduğu kadar blogumda da türlü türlü yeniliklere ev sahipliği yapıyor. Hazır lafı gelmişken şimdiye kadar çok sevdim kendisini, umuyorum aramız açılmaz diye de belirtiyor, yeni yılın kulağını ufacık bir çekiyorum. Her neyse, gelelim sürprizime... Hazır mıyız?  Ver trampetlerle gerilim müziğini hızlı hızlı;   ''  tıpıtıpıtıpı tııııııp''... Duyduk duymadık demeyin! Bu bir   CHALLENGE   , bir    SALANJ   bir   MEYDAN OKUMA  yazısıdır! İstenilen  herhangi bir şekilde adlandırmak ve hunharca katılmak serbesttir! Hodri meydan demeden önce konuyla ilgili bahsetmek istediğim şeyler var. Konumuz '' Apartman Sohbetleri ''. Ve konunun da, soruların da sahibi  İlker Gümüşoluk . YouTube'da videodan videoya zıpladığım bir gün, şans...

Sabahları 5'te uyanmak (Kargalara selam olsun)

 Ey uykucu ahali ve çok sevgili kargalar! Toplanın yamacıma, neden sabah 5’te kalkıyorum, nereden çıktı bu iş ve nereden geliyor  bu motivasyon onu anlatmaya başlıyorum.  Birden fazla motivasyon kaynağım var aslına bakarsanız. Yapmak istediklerim, yarım bıraktıklarım, sabahın sessizliği, gün doğumunun güzelliği, kendime zaman yaratma ihtiyacım falan filan diye başlıklarım uzar gider.  Ama yine de hepsi birlikte toplanıp gelse bile beni yataktan çıkarmaya yetmiyordu. Uyanmak için tek bir şartım vardı; “havanın aydınlanması” .  Sabahın karanlığı bana geceleri uyanıp işe gittiğim günleri hatırlattığı için işi bırakmamla birlikte (bilmeyenler için mini bilgi, hostestim) fark etmeden yeni bir alışkanlık geliştirmiş oldum. Hatta bu alışkanlığın kendime koyduğum bir kural olduğunu sonradan fark edecektim; ''  artık hava aydınlanmadan uyanmana gerek yok, artık karanlıkta kalkmak zorunda değilsin,artık gece uykunu bölmek zorunda değilsin... '' Bunu kendime ödül olar...

Osaka'ya Uçtum!

Turna kuşu bilinen en eski origami figürüdür. Aynı zamanda özel bir anlamı vardır. Bin tane turna kuşu yapan kişi bir dilek hakkına sahiptir. Japonlar güzel dilekleri için turna kuşu yapmayı sihirli bulurlar. Nereden mi biliyorum? Üniversite son sınıftayken keşfedip katıldığım bir origami atölyesinden. Bu atölyeden bana kalan turna kuşu figürü hiç unutmadığım, gözüm kapalı yaptığım bir şey oldu benim için. Origami kağıdı bulduğum zamanlarda şanslıydım. Ama çoğunlukla ya renkli bir kağıdı, ya bir gazeteyi, ya da eski bir kağıt parayı origamiye çevirdim. Hiç bir şey yapamadığım zamanlarda elime bir kağıt alıp katlamayı ve onu kuşa çevirmeyi sihirli buluyorum ben de. Turna kuşu sayım bin oldu mu bilmiyorum. Hala bir dilek hakkım oldu mu bilmiyorum. Büyük dileğim için en baştan oturup bin tane kağıt katlamaya başlasam iyi olur. Ama son zamanlarda evrene gönderdiğim mesajların bir şekilde iletildiğinin de farkındayım. Bundan çok önce, daha origami yapmaya bile başlamadan önce kendime -kend...