Ana içeriğe atla

(9) En en en ama en!

Şu an saat Astana,Kazakistan yerel saatine göre 11:52. Bloglarınızdaki Kazakistan tıklamaları benden, bu ne alaka sabah sabah diye merak edenler duyurulur.
Dokuzuncu sorumuzla beraber şunu cevaplıyoruz bu yazıda, ''Hangi alanda iyi olmak isterdiniz?''. Bu sorunun cevabı için fazla aç gözlüyüm. En çok istediğim alan birden fazla olduğu için belki de bu zamana kadar hiç birini bir adım öteye taşıyamadım. Bari birini seçip hedefe doğru ilerleseymişim şimdi keşke diye bu yazıyı yazarken bir maddem eksilirdi ama kısmet değilmiş. Belki bundan sonra bi ışık çakarım, belli olmaz.
Başlıklarımız; resim ve yabancı dil.
Şu resim konusu içimde kanayan bir yaradır. Anaokuluna giderken öğretmenlerimin keşfiyle içimde gizli bir yetenek olduğu söylenmiş. Herkes üçgen çatılı o evi, yanındaki ağaçları ve hemen arkasındaki dağlardan akan nehri çizerken ben  ağzında peynirle kaçan bir fare ve kedi, sonbaharda düşen sarı yapraklar ve şarkı söyleyerek yaprakları süpüren bir çöpçü çizmişim o yaşta. Bu iki resim hala saklıdır bizde mesela. Evden fersah fersah uzaklarda olmasan koyardım buraya. Bu iki resim sonucunda annem acilen anaokuluna çağrılmış ve denmiş ki ''Kızınızın resim yeteneği var, kesinlikle üstüne gidilmeli!''. ''Bizim kız mı nasıl olur'' dememiş annem de çünkü zaten konu tanıdık. Türlü türlü pastellerim, kuru kalemlerim var ve her gittiğim yere yanımda resim defterimi götürüyorum. Tamam denilmiş, gidelim üstüne. İlkokula başlıyor nasıl olsa, o dönemde şey ederiz biz.
Velhasıl kelam, ilkokul dönemim de böyle geçmiş. Her resim yarışmasına öğretmenlerimin bana sormadan adımı yazması ile katılmış, alakalı alakasız bir çok konuda çiziktirmiştim o dönemde. Bunların çoğunda da yerel derecelerim oldu ayıptır söylemesi. Çizim yeteneğim vardı evet, ama o zamanlarda hala yontulmamıştı ve hep hataları vardı. Sanırım daha etkileyici olan benim çizmek için bulduğum konular ve renklerimdi. Çünkü resim öğretmenim hep bana bir konu söylediğinde düşün bakalım ne çizebilirsin derdi. Ben biraz düşünüp söylediğimde kadının yüzünde güller açardı. Çizemediğim şeylerde hemen usta bir dokunuş yapardı kağıdımda. Ortaokula kadar hep dil döktü, gel kursa başla, gel resme yazıl, gel resim oku diye. Hiç bir zaman kariyer anlamında düşünemediğim için bu resim işini, kurslara da gitmedim. Çünkü zaten lise sınavlarına hazırlanıyordum ve onunla zaman kaybedemezdim. İnek aklım tamamen bu yönde çalışıyordu. Ailem de hobi olarak devam edebileceğimi düşünüyor ve büyük bir yanılgıya giriyorlardı. Çok net hatırlıyorum, ortaokul döneminde portre çizmelere başlamıştım acemi bir şekilde. Gördüklerimi taklit ederek tamamen. Takıntılı bir şekilde de rönesans tarzı kıyafetler giymiş kadınlar resmediyordum. İnanılmaz keyifli geliyordu o kılık kıyafeti çizip boyamak. Bana aşık resim öğretmenim onlara da bayılmış, iki tanesini çerçeveletip sergiye, birini de evine asmıştı. Bana kalsa hepsi işe yaramazdı ve abartılıyordu. İşte ''keşke'' tam olarak burada devreye giriyordu. Keşke kendi yeteneğimi başkalarından önce ben ciddiye alsaymışım da hayatımda resmettiğim en son şey o rönesanslı kadınlar olmasaymış.
En son resim yapmamın üzerinden 10 yıldan fazla geçmiş şimdi düşündüm de. Yuh bana! O zaman acemiydim, şimdi de köreldim. En uyduruktan bir daire bile çizsem o hayal gücü kalmadığı için renklendiremem onu bugün artık. Üzücü. Hayır yani şimdi kariyerim zirvede sanki, ne olurdu üzerine gidebilseydim.
Bir diğer ''en'' mevzuumuz da yabancı dil. Çok ama çok istediğim bir şey en az üç dili rahat bir şekilde konuşabiliyor olmak. Ana dili saymıyoruz tabii ki :) İngilizce iyi güzel de o da hala ana dil seviyesinde akıcı değil. Bu yabancı dil de yetenekli olduğum bir konu aslında. Üniversite hazırlık sınıfında neredeyse sıfırdan öğrendim ingilizceyi ve 1 yıl içinde şakırken buldum kendimi. Lisede de almanca bu vaziyetteydi ama üniversitede bir gram almanca bakmadığım için unuttum gitti. Şimdi başlangıç seviyesinde acınası bir Almancam var. Ben de utanmadan en az üç dil dileyebiliyorum kendime. İkisiyle baş edemeyip, sadece biriyle ilgilendiğimde bile diğerini unuturken üçüncüye kim bakacak acaba? Evlattan beter bu yabancı dil vallahi. Hep bebek, hep ilgi istiyor ve çok zor büyüyor.
Almancadan soğudum o kesin, yerine bambaşka bil koymayı dilerdim. Ama onun dışında en çok istediğim şey İtalyanca öğrenmek! Orta seviyede şu dili konuşmadan ölmek istemiyorum. Bir ara da sarmıştım online çalışıyordum ama cümle kurmak için uzman dillere ihtiyacım vardı. Beni kurduğum cümleye bir İtalyan küfredebilirdi. Yalnız olacak iş değil. Dur bakalım, hallederiz belki bir gün.

Sevgiler,
İlham Kedisi

Yorumlar

  1. Gerçekten bakmıştım biliyor musun bu Kazakistan ne iş hayret diye... :)

    Bilok dünyası olarak resme eğilmek için emekliliğimizi bekleyelim diyorum. Çayırda çimende toplaşıp bir yandan çizim çalışırken bir yandan da gün yaparız. Böle kısırlı mısırlı... :))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yok be Saçaklı, bekletmeyelim derim ben. Madem herkesin kanayan yarası zorlasak ya ucundan bu konuyu :)
      Öyle her blogu tıklamadım ha Kazakistan'dan, kıymetini bil :))

      Sil
    2. Yok be Saçaklı, bekletmeyelim derim ben. Madem herkesin kanayan yarası zorlasak ya ucundan bu konuyu :)
      Öyle her blogu tıklamadım ha Kazakistan'dan, kıymetini bil :))

      Sil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Meydan Okuyorum!

Ben geldiiim! Hem de öyle bir geldim ki, ellerim kollarım dolu bir şekilde! Evet, bir sürprizim var. Bu blogda daha önce yapılmamış yepyeni bir şey ile çıkageldim yine. 2017 hayatımda olduğu kadar blogumda da türlü türlü yeniliklere ev sahipliği yapıyor. Hazır lafı gelmişken şimdiye kadar çok sevdim kendisini, umuyorum aramız açılmaz diye de belirtiyor, yeni yılın kulağını ufacık bir çekiyorum. Her neyse, gelelim sürprizime... Hazır mıyız?  Ver trampetlerle gerilim müziğini hızlı hızlı;   ''  tıpıtıpıtıpı tııııııp''... Duyduk duymadık demeyin! Bu bir   CHALLENGE   , bir    SALANJ   bir   MEYDAN OKUMA  yazısıdır! İstenilen  herhangi bir şekilde adlandırmak ve hunharca katılmak serbesttir! Hodri meydan demeden önce konuyla ilgili bahsetmek istediğim şeyler var. Konumuz '' Apartman Sohbetleri ''. Ve konunun da, soruların da sahibi  İlker Gümüşoluk . YouTube'da videodan videoya zıpladığım bir gün, şans...

Sabahları 5'te uyanmak (Kargalara selam olsun)

 Ey uykucu ahali ve çok sevgili kargalar! Toplanın yamacıma, neden sabah 5’te kalkıyorum, nereden çıktı bu iş ve nereden geliyor  bu motivasyon onu anlatmaya başlıyorum.  Birden fazla motivasyon kaynağım var aslına bakarsanız. Yapmak istediklerim, yarım bıraktıklarım, sabahın sessizliği, gün doğumunun güzelliği, kendime zaman yaratma ihtiyacım falan filan diye başlıklarım uzar gider.  Ama yine de hepsi birlikte toplanıp gelse bile beni yataktan çıkarmaya yetmiyordu. Uyanmak için tek bir şartım vardı; “havanın aydınlanması” .  Sabahın karanlığı bana geceleri uyanıp işe gittiğim günleri hatırlattığı için işi bırakmamla birlikte (bilmeyenler için mini bilgi, hostestim) fark etmeden yeni bir alışkanlık geliştirmiş oldum. Hatta bu alışkanlığın kendime koyduğum bir kural olduğunu sonradan fark edecektim; ''  artık hava aydınlanmadan uyanmana gerek yok, artık karanlıkta kalkmak zorunda değilsin,artık gece uykunu bölmek zorunda değilsin... '' Bunu kendime ödül olar...

Osaka'ya Uçtum!

Turna kuşu bilinen en eski origami figürüdür. Aynı zamanda özel bir anlamı vardır. Bin tane turna kuşu yapan kişi bir dilek hakkına sahiptir. Japonlar güzel dilekleri için turna kuşu yapmayı sihirli bulurlar. Nereden mi biliyorum? Üniversite son sınıftayken keşfedip katıldığım bir origami atölyesinden. Bu atölyeden bana kalan turna kuşu figürü hiç unutmadığım, gözüm kapalı yaptığım bir şey oldu benim için. Origami kağıdı bulduğum zamanlarda şanslıydım. Ama çoğunlukla ya renkli bir kağıdı, ya bir gazeteyi, ya da eski bir kağıt parayı origamiye çevirdim. Hiç bir şey yapamadığım zamanlarda elime bir kağıt alıp katlamayı ve onu kuşa çevirmeyi sihirli buluyorum ben de. Turna kuşu sayım bin oldu mu bilmiyorum. Hala bir dilek hakkım oldu mu bilmiyorum. Büyük dileğim için en baştan oturup bin tane kağıt katlamaya başlasam iyi olur. Ama son zamanlarda evrene gönderdiğim mesajların bir şekilde iletildiğinin de farkındayım. Bundan çok önce, daha origami yapmaya bile başlamadan önce kendime -kend...